BEKO LIVE 2009  

Posted by basketçi

2008’in son demlerinde takımlarımızı masaya yatırıp neler yaptıklarına ve neler yapabileceklerine dair biraz kafa yordum, ligin zirvesinden başlayalım.

EFES PİLSEN
Öncelikle Aydın Örs seslerinden son derece memnun olduğumu belirtmeliyim. Aydın Örs ve Ergin Ataman’ın bu yerlere kolay gelmediklerini büyük adam olmanın öncelikle adam olmaktan geçtiğini ispatladılar.
Efes Pilsen de Tuncay Özilhan; Aydın Örs’e teknik danışman veya teknik koordinatör sıfatı ile takımın bünyesinde yer almayı teklif etti.
Aydın Örs öncelikle bu teklifi eski yardımcısı Ergin Ataman’ın üzerinde bir görev olduğu için kabul etmek istemedi ama Ergin Ataman bu konuda destek verince görüşmeler daha da ciddiye bindi. Umarım Türk basketbolumuzun yararına bir sonuç alınır zira en son bir arada olduklarında Koraç Kupası gibi anlamlı bir kupayı ülkemize getirmişlerdi.
Efes Pilsen bu yıl ligimizin en pahalı ve en iyi kadrosunu kurdu. Ligde kendilerine en yakın kadroya sahip Fenerbahçe Ülker’i incelediğimizde Gordan Gricek’i takımdan çıkardığımız anda takımın özellikle sayı gücünün büyük ölçüde azaldığını aynı açıdan Efes Pilsen’e baktığımızda ise dengelerin daha bir oturduğunu görüyoruz. Bugün Efes Pilsen takımında hangi oyuncuyu takımdan çıkarsan açığını kapatacak bir oyuncu mutlaka var.
Efes Pilsen ligimizde şu ana kadar oldukça başarılı ama aynı şeyi Euro Leage için söyleyemiyoruz, umarım son maçlarında yükselişe geçeceğinin sinyalini veren ekibimiz Avrupa da çıtayı daha da yükseltebilir.
Takıma yeni katılan Cliff Hammonds oyun kurucu pozisyonunda yaşanılan tek düzeliğe bir hareket getirecektir ama Efes Pilsen taraftarlarının gönlünde her zaman Naumoski ayarında bir oyun kurucu yatmaktadır.
Mario Kasun’un takıma sağlıklı bir şekilde katılması Efes Pilsen’e 2009 için en güzel hediye olacaktır. Sinancan’ın süresinin artmasını da sabırla bekliyoruz.

GALATASARAY CAFE CROWN
Murat Özyer geçen sene takımını Uleb Cup da ilk 4’e sokmasının rüzgârı ile bu yılda takımın başında kaldı, ancak bu yıl yapılan önemli transferlerden sonra Galatasaray taraftarlarını ve yöneticilerini ligde oynanacak bir final hatta şampiyonluk dışında bir şey kesmeyecektir. Ancak Galatasaray camiasına baktığımızda herhangi bir şampiyonluk havası sezinleyemiyoruz. Bunda en büyük rol camiayı bu havaya sokacak, tıpkı geçen sene Beşiktaş Cola Turka’da Ergin Ataman’ın yaptığı gibi şampiyonluğu sürekli telaffuz edip camiayı hareketlendirecek birinin bulunmaması. Camiayı hedefe götürecek açıklamaları Levent Topsakal’ın yapmasını bekledik ama oda yönetim tarafından kovuldu, kim bilir belki de ekonomik nedenlerle kovuldu belki de varlığından rahatsız olan kişiler kovdurdu ama her şekilde Galatasaray camiası kaybetti.
Galatasaray camiada genel bir tavır olarak dere geçerken at değiştirmek hoş karşılanmaz ama şu an için boşta olan Orhun Ene liseden Galatasaraylıdır, Galatasaray lisesinin basketbol takımını dünya şampiyonu yapmıştır. Murat Özyer ile devam etmemek benim görüşüme göre şu an yanlış olur ama bir kan değişikliğine gidilecekse bu isim kesinlikle Orhun Ene olmalıdır.
Rashid Atkins Galatasaray Cafe Crown’ın en son transferi oldu. Yıllardan beri çok iyi bildiğimiz bir oyuncu, ama bana göre büyük takım oyuncusu değil daha önce Tekel de ve Banvit de izledik, bana göre buraların oyuncusu yalnız son iki yıl Polonya’da Euro Leage oynaması onu baya geliştirmiş ama yinede hedef şampiyonluksa, o seviyelerin oyuncusu değil. Reese'de ülkemizde daha önce çok başarılı sezonlar geçirmişti ama Beşiktaş da varlık gösterememişti, bakın şimdi Aliağa Pektim de yine süper oynuyor ama bugün gelsin büyük takıma yine başarılı olamaz. Hatırlarsanız Süleyman Youla vardı, adam Gençlerbirliği’nde süper oynuyordu ama Beşiktaş’a gelince sezonun sonunu dahi bulamamıştı şimdi Eskişehir de bakıyorsunuz yine büyük takımları yıkan adam ama yine gelse büyük takıma yine başarılı olamaz çünkü bazı oyuncular büyük takım oyuncusu değillerdir.

FENERBAHÇE ÜLKER
Sezonun en şanssız takımı olarak adlandırabiliriz, Ömer Aşık gibi mükemmel bir potansiyelden hala yoksunlar, Semih Erden takımını bir süre yalnız bırakmak zorunda kaldı, takımın skor lideri olması beklenen Gricek ona ihtiyaç duyulan anlarda sahada sakatlığı nedeni ile yoktu. Yinede bu dönemi en az hasarla atlatmaya çalışıyorlar, ligde üç deplasman yenilgisi aldılar Telekom maçında son saniyede Bekir’in şutu girse sıralamada bir sıra daha aşağıya ineceklerdi. Bu takımın ölüsü Euro Leage de ilk dörde rahatlıkla kalır ama bu sene tüm taraftarları Fenerbahçe Ülker’den dörtlü final bekliyor. Mirsad Türkcan için birkaç cümle sarf etmemek çok büyük haksızlık olur. Şu an için benim gözümde Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi basketbolcularından birisidir Mirsad Türkcan ve sahadaki enerjisine ve katkısına bakınca 10 yıl öncesinden çok fazla bir fark göremiyorum.
Fenerbahçe Ülker’e baktığımız zaman taşların yerli yerine oturduğunu görüyoruz, bu sene için en büyük değişiklik Gricek faktörü olacak ama onu da sahada tam net olarak henüz göremedik. Emir de müthiş bir kıpırdanma var oldukça yararlı oynuyor, Devin Smith hem savunmada hem hücumda katkı sağlıyor. Şu an için tek üzüntüm Serhat Çetin’in fazla süre alamaması çünkü Fenerbahçe Ülker’in dinamikleri belli, son 3 sezondur Ömer Onan şampiyonluğun en kilit ismi. Ömer’in performansının düştüğü herhangi bir seride Fenerbahçe Ülker takımı büyük problemler yaşayacaklardır. Bu yüzden Serhat Çetin her an hazır tutulmalıdır. Emir Preldzic’e tanınan imkânlar Serhat Çetin’e de tanınmalıdır.

TÜRK TELEKOM
Türk Telekom ligin en tempolu hücum basketbolunu oynayan takımı, hücumları için söylenebilecek çok az hata var ama bunların en önemlisi dışa bağımlı bir takım olmaları, kaybettikleri son Antalya maçında kullandıkları 25 üç sayılık atıştan sadece 4 isabet çıkarabildiler. Aslında Telekom o kadar hızlı top çeviriyor ve özellikle Tutku’nun penetre pasları ile ve Michael Right’ın ikili sıkıştırmalarda boş adamı rahat bulması ile çok fazla boş atış imkânı buluyorlar ama bunları değerlendiremeyince yenilgide kaçınılmaz oluyor. Türk Telekom ekibinin en büyük zaafı savunmada yaşanıyor, çok fazla sayı yiyorlar savunma dirençleri bana göre çok zayıf. Kondisyonu bu kadar iyi görünen bir takımın çok daha baskılı ve sert savunma yapmasını bekliyoruz.

ALİAĞA PETKİM
Adana’daki yükselme maçlarında Tofaş ve İ.T.Ü gibi armaları saf dışı bırakıp sürpriz yapan İzmir ekibi ligde de Reese ve Mete Babaoğlu eşliğinde süprizlerine devam ediyor. 2009 boyunca bu performanslarını devam ettirebilirler mi bilmiyorum ama lige renk kattıkları kesin. Reha Öz, Fatih Solak kendilerini İzmir ekibinde çok iyi buldular, basketbolunu çok beğendiğim Ceyhun Altay’dan patlama bekliyorum.

ANTALYA BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYE
Öncelikle ellerinden çok büyük bir koçu kaçırdıklarını belirtmeliyim. Takımı devralan Altar Tunçkol takımın yabancısı olmadığı için şimdilik pek bir sıkıntı yaşamadılar. Takımın eski yıldızı Ricardo Marsh takıma geri döndü ve takımın gücüne güç kattı. Ersin Görkem her geçen gün daha da görkemli ve faydalı oynuyor, oynadığı her yıl bir öncekine oranla daha iyi ve daha kaliteli oynuyor. Can Akın dış şutunu geliştirdiği takdirde Avrupa çapında bir oyun kurucu olabilir ama şu haliyle hep bu seviyelerin oyuncusu olarak kalacaktır.
BANVİT
Oyun kurucuları Crispin’in oyun tarzından hiçbir zaman hoşlanmadım. El Amin vari bir oyun tarzı var ama oyun içindeki tercihlerini özellikle kritik anlardakini genelde yanlış buluyorum. Şutu tuttuğu zaman isabetli olabiliyor ama bu kez de 3 sayılık atışları zorlamaya başlıyor ve takımın hücum ritmini bozuyor. Bana göre takımın el freni. Umut Yenice, Erkan Veyseloğlu, Yunus Çankaya ve Caner Topaloğlu gibi kalburüstü oyuncuları var. Banvit takımı biz basketbol severlerin beklediği patlamayı Selçuk Ernak’la bir türlü yapamıyor, belki de hepimizin damağında kalan Baldwin basketbolunu özlüyoruz ama artık kalıcılığını sağlamlaştırmış olan Ernak’tan basketbol adına daha sıra dışı ve fark yaratacak açılımlar bekliyoruz.

MERSİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE
Çok şanslılar ki 4 tane çok kaliteli yabancıları var, Kimani Friend’ı ve Basden’i çok yakından tanıyoruz zaten. MC Clebb de çok etkili bir oyuncu Lofton üst düzey bir şütör. Lofton’un Ümit Sonkol ile beraber sakatlanması güney temsilcisi için çok kötü oldu. Zaten dar olan rotasyon iyice kısalmış oldu. İnanç Koç takıma liderlik yapıyor. Mersin de basketbolunu çok beğendiğim Altan Erol ve Uluğ Kaçaniku’nun daha fazla katkı yapmalarını bekliyorum. Altan geçen sene kadar olmasa da fena değil ama Uluğ potansiyelinin çok altında oynuyor.

PINAR KARŞIYAKA
Geçen seneki Pınar Karşıyaka’nın yerinde yeller esiyor. Takımın en önemli silahı Hakan Köseoğlu; Hakan kariyerinin zirvesinde iken bir dünya kupası oynadı ve ne olduysa ondan sonra oldu, belki hiç düşüş yaşamadı ama o noktadan sonra bir sıçrayış yaptığını da gören olmadı. Geçen sene Kepezin dümeni ona teslim edildi ve o bildiğimiz süratli temposuna takımı idare etme ve yönlendirme işini de çok iyi yaptı ve neticesinde asist kralı oldu. Bu sene benzer bir etkiyi yaratmak için uğraşıyor. Eğer destek alabilirse bunu başarabilir.

BEŞİKTAŞ COLA TURKA
Beşiktaş Cola Turka yanlış yönetilmenin faturasını bu sene çok fazla çekecek, Ülker gurubundan 5 yıl için alınan paraların 1 senede futbola heba edilmesi takımı oldukça zor durumda bıraktı. Sezona başlayan kadrodaki yabancılar bir bir kaçtılar, şimdi Beşiktaş taraftarlar elindeki yabancıların ne kadar dayanacaklarını merak ediyorlar. Haluk Yıldırım, Muratcan Güler, Cevher Özer ve Mehmet Yağmur gibi elit yerli oyunculara Süper Mario ve Baxter gibi kaliteli yabancıları olan bir takım ligin sonunda en kötü 5. sırada olmalı. İlk beş sıra dışında her türlü sonuç Beşiktaş Cola Turka için başarısızlık olur. Eğer paralar ödenmezse ve yabancılar tekrar kaçalarsa, yerli oyuncularında huzuru kaçarsa koskoca camia sene sonunda play off’a dahi kalamayabilir.

DARÜŞŞAFAKA COPER TİRES
Efes Light son derece başarılı maçlar çıkartıyor, özellikle büyük takımlara karşı Fenerbahçe Ülker’e yaptıkları tarzda sürprizler yapabilirler. Soner Şentürk mükemmel oynuyor. Hammonds’ın gitmesi adeta ona yaradı. Soner çok güçlü ve ayakları çok çabuk bir oyuncu, bu sayede rakibini geçip potaya kadar uzanabiliyor. Can gibi oda şutunu geliştirirse elit düzeye ulaşabilir. Melih Mahmutoğlu lig ilerledikçe kendisine daha fazla güvenecek ve şut yüzdesini sayısını arttıracaktır. Darüşşafaka’nın maçalarından büyük bir keyif alıyorum ve hiç kaçırmamaya çalışıyorum.

OYAK RENAULT
Oyak bu sene duraklama devrine girmiş gibi, biraz daha kıpırdanmaları lazım. Tamamen aynı yerli kadro ile oynuyorlar tek fark Büker kardeşlerin yeniden buluşması oldu. Birlikte oynama alışmış olan bu kadro ilerleyen zamanlarda daha iyi basketbol oynayıp daha iyi sonuçlar alacaklardır.

MUTLU AKÜ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Ufuk Kaçar’ın tecrübesi ve liderliğinde ligde tutunmaya çalışıyorlar, işleri gerçekten çok zor ama Ufuk asla vazgeçmeyen bir lider. İsmail Çevik artık oynadığı bir takıma kalburüstü katkı vermeli, yetenekleri doğrultusunda oynamalı.

KEPEZ BELEDİYESİ
Kepez Belediyesi spor’a her branşta katkı yapan bir belediye olduğu için basketbolla bir anlık hevesle uğraştıklarını düşünmüyorum. Geçen yıl oldukça başarılı olan takımı gereksiz yere değiştirerek oyuncuları elinde tutamayarak oldukça kötü bir iş çıkarttılar. Alınan üst üste başarısız sonuçlardan sonra eski Bosna Hersek milli takım antrenörlerinden Sabit Hadzic’i yolladılar. Yerine geçen sene Daçka’yı ligde tutarak şapkadan tavşanları sıralayan Halil Üner’i getirdiler. Halil Üner’in gelmesi ile ‘’Traktör’’ Traylor kendi kimliğini buldu. Traktör eğer Avrupa da kalıcı ise gelecek yıl dahi büyük kulüplerin birinde onu izleyebiliriz. Serkan İnan Fenerbahçe de oynarken Aydın Örs’ün savunmada çok fazla güvendiği adamlardan biri idi, Halil Üner ile onunda çıkışa geçeceğini düşünüyorum.

ERDEMİR
Ligden düşmeye en büyük adaylardan biri, kadroları bence çok yetersiz, Hakan Demirel takviyesi Erdemir’i kurtarmayacaktır. Serhan Kavut, Emre Ekim, Gökhan Sunter ve Özgür Bıyık 2. lig seviyesindeki oyuncular. Geriye kalan yerliler de birbirleri ile oldukça uyumsuzlar.

CASA TED KOLEJLİLER
Takımın geneli bana göre 2. lig seviyesinde, Kolej bu sene büyük bir ihtimal küme düşecektir ama hemen hemen aynı kadroyu koruyup tekrar lige dönebilirler. En büyük safları savunma yapmamaları.
Tüm basketbol severlerin yeni yılını kutluyorum, dilerim yeni yıl bize Avrupa da kupa getirir.



İlker KESER
basketci14@gmail.com

ŞİFRELİ YAZI  

Posted by basketçi

ŞİFRELİ YAZI  

Posted by basketçi

Bu yıl basketbol için değişik bir yıl olacak. Basketbol severler; yıllar önce Euro Leage maçlarında Cine 5’in Süper Spor’u ile kısa bir tecrübe yaşadığı şifreyle tam anlamı ile tanışmış oldular. Kişisel fikrim ülke basketbolumuzun henüz şifre olayına hazır olmadığı yönünde. Basketbol henüz geniş kitlelerin seyir zevkine girmediği için bu girişim geri tepebilir. Üstelik basketbol liglerimiz de yer alan takımların bir çoğu müessese takımı, geride kalan ekiplerinde nerdeyse tümü sponsor ön isimli. Maçların şifreli kanaldan yayınlanması neticesinde yeteri kadar reklâmını yapamayacağını düşünen takımlar yavaş yavaş ligimizden ellerini ayaklarını çekip iyice futbola kayabilirler. Yayın gelirlerini arttıralım derken iyiden iyiye yerleşen sponsor sisteminden olmayalım.
Ligimizde tam 6 tane müessese takımı mevcut:
Türk Telekom-Efes Pilsen-Banvit-Aliağa Petkim-Oyak Renault-Erdemir
7 ekibin sponsoru var:
Galatasaray Cafe Crown-Fenerbahçe Ülker-Darüşşafaka Cooper Tires-Pınar Karşıyaka-Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi-Beşiktaş Cola Turka-Casa Ted Kolejliler
Geriye 3 takım kalıyor onlarda belediye takımı:
Mersin Büyük Şehir Belediyesi-Antalya Büyükşehir Belediyesi-Kepez Belediyesi
Belediye takımları da bir nevi reklâm amaçlı kurulmuş takımlar çünkü hepsi güney temsilcisi ve bu iki ilimizin konaklamadaki yatak sayısı nerdeyse ülkenin geri kalanına eşit durumda.
(Takımlar ligdeki sıralamaya göre yazılmıştır.)
Bu uygulamanın etkisini ileriki yıllarda daha iyi göreceğiz ancak Efes Pilsen Euro Leage maçlarını açık kanaldan yayınlatarak bu konuya bakış açısını herkese belli etmiş durumda.
Ülkemizde basketbolun sıçrama yaptığı dönemlere kısaca bir göz atarsak karşımıza hep televizyon yayınları çıkıyor. Ben basketbolumuzu 3 ayrı kuşağa ayırıyorum.
1. Kuşak Beyaz Gölge kuşağı
TRT ekranlarında yayınlanan efsane dizi ülkemizin bir anlamda basketbol ile tanışmasını sağlamış ve bu günlerin temelini atmıştır. Bu kuşak Yugoslavya’yı yenip Balkan Şampiyonu olan Efe Aydanlardan başlayıp Koraç Kupasını kazanan Tamer Oyguçlara kadar herkesi etkilemiştir.
2. Kuşak ise Efes Pilsen’in Avrupa da fırtına gibi esip iki final oynadığı ve bizi gururlandırdığı, yaş olarak bizim dönemimiz. O zamanlar hatırlıyorum da antrenman saatlerimiz bile Efes Pilsen’in Avrupa maçlarına göre ayarlanırdı.
Koç bize Perşembe akşamı şu saatte antrenman var dediğinde tüm takım itiraz eder ve hocam o saatte Efes Pilsen’in maçı var derdik. Hocada yapma ya der ve antrenman saatini ona göre ayarlardı.
79 jenerasyonu yani Kerem Tunçeriler, Hidayet Türkoğulları, Mehmet Okurlar vs. böyle ortaya çıktılar.
3. Kuşak ise 2001 Avrupa şampiyonasında oynadığımız final’in yarattığı etki ile yaşanan patlamadan oluşan 87 jenerasyonu. Cenk Akyollar, Semih Erdenler, Oğuz Savaşlar vs. bu dönemin neticesinde ortaya çıktılar.
Tabiî ki hem 79 hem de 87 jenerasyonu, 2001 ve 2010 şampiyonalarını göz önüne alınıp federasyon tarafından özel bir ilgi gösterilerek, o dönemlere verilen ağırlık neticesinde bu oyuncular kendilerini geliştirdiler ama dikkatli bakacak olursak her 3 dönemde de basketbolun televizyondan izlenme oranının en üst seviyelerde olduğunu görürüz.
Beyaz Gölge efsanesi günümüze kadar ulaşmış durumda, Efes Pilsen’in maçlarından sonra tüm okul hatta tüm öğretmenlerimiz bunu konuşurlardı, basketbola ilgimi bilen herkes bir şekilde Efes Pilsen maçlarını heyecanla benimle tartışmaya çalışırlardı. 2001 sonrası tüm çocuklar bir anda 12 Dev Adamdan biri olma hayali ile yaşıyorlardı. O dönemde yaptığımız basketbol okullarına rekor katılım oluyordu, seans yetiştiremiyorduk.
Bütün bunlar başarı ile beraber televizyonun katkısı ile evlerimize ulaşıyordu. Elbette ki başarı olmadığı sürece ortada izlenebilir bir şey olamaz ama bu haliyle başarıda gelse birçok kimsenin haberi dahi olmayacak.


İLKER KESER
basketci14@gmail.com

Galatasaray Knicks  

Posted by basketçi


90’lı yılların en etkili takımlarından olan Pat Riley yönetimindeki New York Knicks’e; Charles Oakley, eski Efes Pilsen oyuncusu Anthony Mason ve efsane pivot Pat Ewing gibi oyunculardan kurulu center-power forvet-small forvet üçlüsünün fiziklerine, pota altını savunmada ve hücumda domine ediş biçimlerine atıfta bulunarak New York Knickerbockers lakabı verilmişti.
Galatasaray Cafe Crown da Murat Özyer Zizic,Milojevic ve Erdem’i aynı aynı anda oynattığı zaman aklıma hemen New York Knickerbockers geliyor. Pat Ewing önderliğindeki Knics ekibi 90’lar boyunca Önce Jordan’a, Jordan’ın basketbola ara verdiği iki yılda Hakem Alojuwon’a toslayıp şampiyonluk göremeden bir devri kapatmışlardı.
Zizic, Milojevic ve Erdem üçlüsüne Gurovic de eklenince ortaya inanılmaz fizik gücü ile beraber 4 tane aynı tipte topla oynayabilen, koşabilen, hem yüzü dönük hem de sırtı dönük oynayabilen dahası şut sokabilen olağandışı bir ekip çıkıyor. Bu oyunculara 4 ve 5 numaraları bu sene büyük bir başarı ile oynayabilen Cemal Nalga’yı da ekleyince deyim yerindeyse beton gibi bir takım oluyorlar. Cemal Nalga bu sene özellikle hücum ribauntlarını ve bitiriciliğini çok fazla geliştirdi ve takımdaki yerini sağlamlaştırdı.
Galatasaray Cafe Crown maça Cüneyt’in sakatlığı nedeni ile alışık olduğu düzenin dışında başlamak zorunda kaldı. İlk beş başlayan 3 yabancısından birini kesip oyun kurucu mevkisinde Marshall Strickland ile başlayınca pota altında da Cemal Nalga ile başlamak zorunda kaldılar.
Hızlı ve Öfkeli serilerinde, arabalar yarış esnasında NOS’un nitro kitlerinden ilkini ateşleyince hızları birden artar sonra ikinci nitro kitini patlatırlar ve son sürate ulaşırlar. Murat Özyer 2. yarının hemen başında Cüneyt Erden’i oyuna alarak ilk nitro kitini ateşleyerek ilk iki periyotta üstünlük sağlayamadığı rakibine karşı dengeyi sağladı. Son periyotta ise 2. kiti yani Hüseyin Beşok’u sahaya sürerek de rakibini geçmeyi başardı. Sonuç olarak modifiye özellikleri yani, elindeki kadrosu elindeki silahları daha fazla olan Galatasaray Cafe Crown, Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi’ni geniş kadrosunun avantajı ile finiş çizgisinde olsa dahi geçti.
Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi koçu Cengiz Karadağ oyun kurucusu Monty Mack’i yanında fazla tutunca maçı elinden kaçırdı. Özellikle son 1 dakikada sahada olması gerekirken, koç maçın sonunu İlker ve Murat Yolcu ile oynamayı tercih etti. İlker sakatlanınca son 40 saniyede oyuna giren Mack, belki koçuna kızdığından belki de oyuna soğuduğundan üst üste iki hata yapınca Konya ekibi mükemmel mücadele ettiği maçı kaybetmek durumunda kaldı. Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi’nin pivot’u Ekene Ibekwe son derece atletik ve seyir gücü yüksek bir oyuncu. Bundan sonra dikkat ile izlemenizi tavsiye ederim. Ekene Ibekwe, Monty Mack ile skor gücünü de sırtlamış durumda ama bu iki oyuncuya yerli oyunculardan sadece Ufuk Kaçar yardımcı oluyor. Ufuk Kaçar’ın takıma yaptığı liderlik ve sahaya yansıttığı azim ve mücadele üst düzeyde ama İlker, Yolcu, İbrahim Öztürk gibi kısalar daha fazla katkı yapmalı. Özellikle ilk beş başlayan İbrahim Öztürk dış şutlardaki başarısını arttırmalı.
Cüneyt ve büyük oyuncu Hüseyin Beşok’un katkısından bahsettik ama Amerikalı skorer Antonio Graves olmasa 4’te 4 yapmak oldukça zor olacaktı. Erdem, Zizic, Milojevic ve Cemal bu üç oyuncunun dışında günün etkili isimleri idi. Marshall Strickland ve Gurovic ise günün hayal kırıklıkları idi ama geniş kadrolarda öne çıkan isimler bekleneni veremeyen oyuncuların açığını da kapatabiliyor.
Galatasaray Cafe Crown bu yıl Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker arasından sıyrılıp şampiyon olabilir mi bilmiyorum ama camia böyle bir şampiyonluğa oldukça aç. Buna rağmen tribünlere baktığımızda bir türlü dolu göremiyoruz. Galatasaray Cafe Crown takımında Murat Özyer yer yer eleştiriliyor ve sorgulanıyor.
Galatasaray Cafe Crown geçen sene tarihinin en büyük başarılarından birine imza atarak Uleb Cup’da yarı final oynadı; bu yıl da oldukça etkili bir kadro kuruldu ama seyircide ve taraftarlarda hala bir “ acaba” var.
Geçen sene Beşiktaş Cola Turca koçu Ergin Ataman’ın yaptığı iddialı açıklamalar seyircisi ile oldukça etkili bir sinerji oluşturmuş ve her maçı dolu tribünlere oynamışlardı. Ergin Ataman sadece takımına değil tüm camiaya liderlik etmişti, her fırsatta hem ligde hem de Uleb Cup da şampiyon olacaklarını deklare ediyordu. Beşiktaş belki şampiyon olamadı ama arkasına aldığı muhteşem seyircisinin verdiği coşku ile şampiyon olabilirdi.
Murat Özyer’in basketbol bilgisine ve sahada sunduğu basketbola inanılmaz derecede güveniyorum. Yalnız Murat Özyer yapısı itibari ile sakin duruşu ve yaptığı temkinli açıklamalar ile camiayı havaya sokabilecek bir tip değil. O yüzden şampiyonluk takım içerisinden birileri tarafından her fırsatta telaffuz edilerek camia hareketlendirilmeli.


İLKER KESER
basketci14@gmail.com

ÇEKİRGE HESABI  

Posted by basketçi


Hesap gayet basit, çekirge bir sıçrar iki sıçrar üçüncüde küüt diye yere çakılırmış. Mario Kasun’suz Efes Pilsen de zar zor ama bileğinin hakkı ile kazandığı iki maçtan sonra bu kez maçın sonunu getiremedi.
Efes Pilsen maçın genelinde tam sahada, ikili sıkıştırmalı baskıyı tercih etti. Yunan ekibinin oyun kurucuları her pozisyonda bu baskıyı dikine geçip yararak pota altına kadar inip adeta ikiye bir hücum ettiler, yani uzunu üzerlerine çekip boş pası pota altına indirdiler. Uzun oyuncularda Efes Pilsen kısalarının kayarak yardıma gelip pas arası ve yardım yapmamalarından dolayı her pozisyonu; ya smaç atarak ya bomboş sayı atarak ya da basket faul çıkartarak bitirdiler. Bu derece baskılı oynamayı seçen büyük koç Ergin Ataman neden Sinan Güler’e daha fazla şans vermiyor anlayamıyorum. Bence her maça Sinan ile başlamalı ve ona uzun süreler vermeli.
Kerem Gönlüm’ün adeta cengâver gibi direnmesine Kaya ve Kakiouzis yardım etmeyince pota altında hep yenildik. Geride kalan üç maça baktığımız da Mario Kasun’un yokluğunun Efes Pilsen’i oldukça zayıflattığını gördük. Panionios takımı asla Efes Pilsen kalibresinde bir takım değil. Bu maçta aldığımız yengiyi ileride çok fazla arayacağız Mario Kasun’un sakatlığı dolayısı ile getirilen Amerikalı pivot Dwyane Jones bu maçta az bir şey katkı verseydi bu maçı kazanabilirdik ama katkı bir yana yaptığı saçma sapan faullere öyle bir centilmenliğe aykırı faul ekledi ki gözlerimize inanamadık. Demek ki Avrupa kuralları ona fazla anlatılmamış. Dwyane Jones katkı yapmazsa Efes Pilsen’in işi çok zor.
İlk iki maçın kahramanı oyun kurucumuz Milos Vujanic süper kahraman kostümünü çıkartarak normal haline döndü. Sayı üretilemeyen 3. çeyreğin başı dışında çok dengeli bir sayı dağılımı oldu ama o tarz kısır döngülerde sayı bulmakta sancılanılan dönemlerde ortaya esas oğlan olarak çıkması beklenen Charles Smith paso karavana atıp demirci ustası gibi habire çemberin demirini dövünce rahat kazanmamız gereken bir maçı kaybettik. Charles Smith’in ve takımın diğer kalanının attığı her boş şutu potamızda fast break olarak geri gördük. Efes Pilsen nerdeyse hiç fast break bulamadığı gibi rakibin bol bol bulduğu boş şutları da kendi hücumunda bir türlü bulamadı. Kullandığı atışların tamamı el üzeriydi dersek fazla abartmış sayılmayız.
Efes Pilsen için bu maçın bir kaza olduğunu düşünüyorum çünkü Efes Pilsen gibi bir takım kolay kolay bir daha böyle bir 3. çeyrek yaşamaz. Maç boyu sarf ettiği kazanma arzusu ve savunma iştahı en büyük kredileri olarak göze çarpıyor. Bu maçın bize tek zararı en üst sırayı kapmamızı engellemesi olur, yoksa biz bu Yunan takımını deplasmanda dahi yenebiliriz.

İLKER KESER
basketci14@gmail.com

E(N)FES PİLSEN  

Posted by basketçi


Armani Jeans Milano, Efes Pilsen maçının hemen başında kenarda Ufuk Sarıca’yı görünce aklıma ister istemez basketbol da kazandığımız en büyük kupa olan Koraç Kupası geldi. Murat Murathanoğlu’nun sesi daha dün gibi kulağım da yankılandı.
—Kupa bizim, kupa bizim 
Ufuk Sarıca Milano’daki finalin son 4 saniyesinde topu oyuna sokmak yerine kenarda bekleyerek, faul yapmak için hazır kıta bekleyen Tanjeviç’in talebelerini oyuna getirmişti. FİBA daha sonra bu kuralı değiştirerek 4. periyotun sonunda sayıdan sonra, süreyi durdurma kararı almıştı. Belki de bu kuralın ismini Ufuk Sarıca kuralı koymalıyız.
Yeri gelmişken böyle bir kural değişikliğine Orhun Ene de imza atmıştı. Orhun süreyi durdurmak için sayıdan sonra topu çıkaran oyuncuya hemen müdahale ederdi ve hakemin süreyi durdurmasını sağlardı. Hakem her seferinde Orhun’u teknik faul vermekle tehdit ederdi, eğer rakip takımı bir an önce faul çizgisine göndermek istiyorsa hemen ikinci müdahaleyi de yapar teknik faulü alır ve rakip takımı en kısa yoldan hem de süreyi durdurarak serbest atış çizgisine yollardı. FİBA bir kural koyarak bu cinliğinde önüne geçmiş oldu, artık bu tarz müdahaleler direk iki atış ve bir yandan ile cezalandırılıyor. Bu kuralıda Orhun Ene kuralı olarak adlandırmak mümkün.
Bundan iki sene önce Panionios maçının sonunda Türk Telekom koçu Ercüment Sunter maçın bitimine 6 saniye kala topu oyuna yarı sahadan sokmak üzere mola almıştı. Takımı 3 sayı öndeydi. Kural gayet basitti, kendi sahandan topu 8 saniye içerisinde karşı sahaya geçirmek zorundasın ama maçın bitmesine sadece 6 saniye var ise bunu yapmak zorunda değilsin.
Telekom’da rakibin hiç beklemediği bir şekilde bunu yaptı ve topu ileri doğru sürmek yerine geriye doğru sürdüler ve şaşkın Yunanlılar faul dahi yapamadılar.
Kim bilir Panionios maçının son saniye taktiğini veren Ercüment Sunter'de FİBA'da bir kuralın değişmesine neden olur bu taktiği ile. FİBA şöyle diyebilir; mola alarak yarı sahadan oyuna başlayacak olan takımlar kendi sahalarına topu pas olarak kullanırlarsa yarı saha olarak cezalandırılır ve top rakibe geçer.
Türk insanının kıvrak zekâsı basketbol sahalarına renk katmaya son sürat devam edecektir.
Gelelim maça;
Efes Pilsen çok rahat bir maç oynadı. Bu rahatlıkta Milano temsilcisinin sakat oyuncularının rolü de vardı elbet ama Armani Jeans Milano tam kadro dahi olsa asla Efes Pilsen kalitesinde bir takım değil. Efes Pilsen maç boyu Charles Smith’in etkili oyunu ile rakibin dengesini bozdu, 40 dakika boyunca hem çok sert hem de bol yardımlı bir adam adama savunma yaptılar. Alan savunmasına geçtikleri kısa anlarda rakip takım pozisyon dahi bulamadı diyebiliriz. Oyuna sonradan giren Mordante’nin direnmesi dışında kıpırdayan herhangi bir AJ Milano’lu oyuncu göremedik. Son çeyrekte Mordante’nin liderliğinde biraz kıpırdanmaya çalışsalar da atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmişti. Yinede son çeyrekte özellikle Bulleri’nin bu maçta sakat olan diğer oyuncularla beraber sahada olmamasına çok sevindim çünkü Bulleri oynadığı kulüplerde ve milli takımlarda bize karşı her daim iyi maçlar çıkaran bir oyuncu. Özellikle Benetton da ve İtalya milli takımında çok canımızı yaktı.
Sinan’ı ilk iki maç sahada fazla göremedik, Sinan’ın süresinin artmasını bekliyorum çünkü Sinan sahada olduğu her an rakip kısaların üzerinde büyük bir savunma baskısı kuruyor, hücumda ise Efes Pilsen’in en delici oynayan oyuncusu olduğu için bu kez rakip savunma üzerinde baskı kuruyor. Şu an için tek eksiği zayıf olan dış şutu.
Mario Kasun’un daha 3-4 ay oynayamayacak olması Efes Pilsen’in pota altı hesaplarını alt üst etmiş durumda, Kaya, Kerem ve Kakiouzis’in inanılmaz gayretleri ile ilk iki maçta pota altında gedik vermemeye çalıştılar ama bu durum böyle devam etmez. Efes Pilsen Mario Kasun’un yerine mutlaka yeni bir uzun almalı. Yoksa Efes Pilsen ilk iki haftada aldığı galibiyetlere yenilerini ekleyemeyebilir.
Hepimizin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.
İLKER KESER
basketci14@gmail.com

Parti Az Kalsın Kötü Bitiyordu  

Posted by basketçi


Efes Pilsen uzun zamandır, bir sene tutanları bir sene atanları kadrosuna doldurup, bir türlü ortayı bulamıyorlardı. Son iki sezonki kadro derinliği en fazla çocuk havuzu derinliği kadardı. Bu sezon atan ve tutan oyuncu dengesini sağlamakla beraber kadro derinliğini de kabul edilebilir seviyelere getirdiler.
Partizan maçında son çeyrekte zorlansalar da maç boyu hücum temposunu ve savunma sertliğini belli bir seviyenin aşağısına düşürmeyerek rakibin öne geçmesini engellediler. Partizan oynadığı takım kim olursa olsun en üst düzeyde, en doğru basketbolu oynayabilen bir takım. Gurupta çok can yakacaklarına inanıyorum, çünkü içeride dışarıda skor ne olursa olsun asla oyundan düşmüyorlar. Hemen her mevkide oynayan oyuncuları özellikle kısalar rakiplerine oranla daha uzun ve hareketli oyunculardan kurulduğu için rakiplerine eşleşme problemi yaşatıyorlar, buldukları boş şutlarda da yüksek isabet yüzdeleri var.
Efes Pilsen’in maçın sonundaki oyunu bu yılki karakterini biraz olsun ortaya koydu. Partizanlı oyuncuların kararlı oyunlarına karşı bir adım geri atmadılar, kaçan faul atışları ve verilen hücum ribauntları ile sıkıntı yaşadılar ama gerek Ergin Ataman’ın yerinde oyuncu değişiklikleri gerekse Milos Vujanic’in lider ve winner oyunu ile çokta iyi oynamadıkları bir maçı kazanarak büyük takım olduklarını belli ettiler. Zaten önemli olan Euro Leage’e galibiyet ile başlamaktı, ilk maçı kasasız atlatmak çok önemliydi.
Maçın sonunda Partizan faul yapmayarak kumar oynadı ve son topu başarı ile kullanarak farkı 1 sayıya indirdiler. Bu Efes Pilsen’e 2. maç için şimdiden verilmiş önemli bir mesajdı.
Peki, ne oldu da Efes Pilsen bu kadar zorlandı;
—İlk sebep olarak Kasun’un sakatlığını ön plana çıkartabiliriz çünkü dev pivot oynadığı her dakika da takımına sınıf atlatan tipte bir oyuncu.
—Sinan Güler bu maçta çok az süre aldı, Ergin Ataman Partizan maçına kadar geçen süreçte Sinan’ı sürekli oynatıyordu. Sinan da özellikle oyun kurucu üzerinde kurduğu savunma baskısı ile rakip takımı yıpratıyordu. Belki Partizan takımı oyun kurucuya dayalı bir sistem ile oynamıyor ama Sinan’ın oynaması yinede rakip kısaları hırpalayıp yıpratacaktı.
—Kaya Peker bu maçta Kerem Gönlüm ile beraber çok iyi mücadele etti hatta savaştı ama hemen her pozisyonda blok yiyerek adeta ‘’block mânia’’ oldu.
—Kerem Gönlüm’ün basketbola başladığı günden beri süre gelen faul atma problemi maçın sonunda bize çok pahalıya mal olacaktı, hatta az kaldı bu yüzden maçı kaybedecektik. 6 Serbest atıştan sadece 1 tanesini sokarak takımını riske attı.
—Charles Smith benim çok beğendiğim ve skor gücüne çok inandığım bir oyuncu ama bugün şut seçimlerinde biraz lakayt davrandı, aslında kullandığı şutlar isabetli şutlar olsa idi rakibin savunma dengesini bozan şutlar olacaktı ama isabet kaydedemeyince hemen her topu potamızda fast break olarak geri gördük.
—Yeni Amerikalılardan Thornton iyi bir savunmacı ama savunduğu Partizanlılara karşı özellikle son çeyrekte fiziksel dezavantajlar yaşadı. Hemen her hücumda Thornton’u pota altında yakalayıp onun üzerinden baskete hatta faul baskete gittiler.
Efes Pilsen az daha kazaya uğrayacağı maçı alarak, Euro Leage’e iyi bir başlangıç yapmış oldu.
Efes Pilsen’e geniş bir açıdan bakacak olursak, bütçesi 30 ila 55 milyon $ arası olan rakiplerine oranla daha az etkileyici fakat onlara yakın bir potansiyel sergileyebilecek durumda olduklarını görüyoruz.
Oyun kurucu Milos Vujanic; Efes Pilsen’e gelinceye kadar hep büyük takımlarda oynamış klâs bir oyuncu ama asla bir Solomon, Lakovic, Jasikevicyus hatta Naumoski ayarında değil. Vujanic’i stil olarak Ender Aslan’a benzetiyorum ama asla Ender Aslan’ın yaptığı hataları yapmıyor. Oyun kurucu olarak en az hata ile oynadığı için takımına oldukça yarar sağlıyor. Dış şutlardaki etkisini de arttırırsa Efes Pilsen ondan beklediğinin çok daha üzerinde bir katkı alabilir. Bu akşam 17 sayı atarak dahası maçın sonunda sorumluluk alarak galibiyetin baş mimarı oldu.
Uzun rotasyonu geçen seneye oranla daha geniş ve sert hem de Kasun’u da sayarsak sayı potansiyeli olarak çok daha iyi. Yunan oyuncu Kakiousiz kısıtlı atletizm yeteneklerine rağmen 3 numara oynadığında ayrı 4 numara oynadığında rakip savunmalara ayrı problemler yaratıyor. Ergin Ataman’ın en etkili transferlerinden biri olduğunu düşünüyorum.
Zaman ilerledikçe Efes Pilsen daha iyi duruma gelecektir. Tek dileğim takımlarımızdan en az birinin bu sene Final Four yapması.


İLKER KESER
basketci14@gmail.com

GÜL GİBİ KUPA  

Posted by basketçi


Öncelikle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü tribünde görünce nihayet dedim. Nihayet dedim çünkü oynanan kupanın adı ‘Cumhurbaşkanlığı Kupası’’ olmasına rağmen bugüne kadar kupayı veren bir Cumhurbaşkanı pek görememiştik. Hatta Futbol Federasyonu bu işe bir son verip Cumhurbaşkanlığı Kupasını, Süper Kupa olarak oynatmaya başladı. Cumhurbaşkanları sporu sevmeseler bile bulundukları makamın onuruna düzenlenen bu oyunlara en azından son periyotta gelip kupayı kendi elleriyle vermeleri daha uygun olur gibime geliyor.
Fenerbahçe Ülker geçen seneden çok daha değişik bir takım ile oynadı, sahaya tam takım çıksalar belki de kupayı Cumhurbaşkanının elinden alan taraf onlar olacaktı ama bu kadar derin kadrosu olan bir takımın böyle bir mazereti olmamalı. Türk Telekom son yıllarda yaptığı hamlelerin meyvelerini almaya başladı. Geçen sezon Türkiye Kupasını kazanmışlardı bunun yanına Cumhurbaşkanlığı Kupasını da eklemiş oldular.
Türk Telekom’u sene başındaki turnuvalar da izlediğimiz de geçen seneki hücum ritimlerinin aynı şekilde son sürat devam ettiğini ancak savunmadaki dirençlerinin zayıf olduğunu görmüştük. Kupa guruplarında Aliağa’ya yenilerek kafalarda soru işareti bırakmışlardı. Biz basketbol severler ne yazık ki bu maçları izleyemedik, buna en çok bozular herhalde kupaya ismini veren TeknoSA firması olmuştur.
Türk Telekom geçen sezona oranla oyun yapısı olarak olmasa da oyuncu kadrosu olarak baya bir değişikliğe uğradı. En önemli değişiklik oyun kurucu pozisyonunda yaşandı. Takımın belki de en önemli ismi El Âmin yerini Roderick Blakney’e bıraktı. Bu değişiklik belki de takımın kaderini etkileyecek değişiklik oldu. Blakney, El Âmin’e oranla daha gösterişsiz bir oyuncu ama bana göre ondan çok daha verimli ve faydalı olacak. Öncelikle şut seçimleri nerdeyse kusursuz, penetreleri çok kuvvetli, şutu ise öldürücü olabilecek boyutta. Türk Telekom takımına da cuk diye oturduğunu ve ekürisi Tutku Açık ile çok iyi bir kombinasyon oluşturacaklarını düşünüyorum. Kennedy Winston iyi bir skorer olarak alındı belki ama bu maçta çok iyi savunma yaptı. Kris Lang bitiriciliği çok yüksek bir oyuncu, açıkçası hücum yetenekleri kısıtlı olmasına rağmen pota altında aldığı pasları çok kolay sayıya çevirerek paslara asist değeri kazandıran bir oyuncu. Asım bu takıma çok güç katacaktır, bana göre ligin en iyi pas veren uzunu. Uyum sağladığı an katkısı artacaktır. Serkan Erdoğan ise bugün kendisinden beklenen sayı potansiyelini sergiledi ama her maç aynı istikrarı sergileyebilmeli. Michael Wright bu maçta fazla oynamadı ama sağlığına kavuştuğu an bu takımın en büyük lideri ve en büyük gücü olacağını düşünüyorum.
Geçen seneden tanığımız oyunculardan Tutku, Tanjeviç’e karşı oynadığı her maçta olduğu gibi yine enfes oynadı, özellikle takımının skor üretmekte çok sıkıntı çektiği son periyotta üst üste üç kez drive ederek kendisini savunan Mrsıç’in savunma zafiyetini çok iyi kullandı ve takımına hayat verdi. Bekir kritik 3 sayı isabetleri kaydetti, Dudley bildiğimiz gücünü sahaya yansıttı.
Türk Telekom’un geniş ve gösterişli kadrosuna baktığımız zaman, iyi kalitede bir kısa forvetlerinin olmadığını görüyoruz. Haluk’un takımdan ayrılmasından sonra bu zaaf bu sene iyice baş gösterecektir. 2 numaradaki zenginliğin yanında 3 numarada sadece Mutlu Akpınar’ı görüyoruz. Bana göre acilen bu pozisyona ribaund alabilen iyi savunma yapan ayakları hızlı bir 3 numara alınmalı.
Türk Telekom’un başarılı olabilmesi için tek bir engel görüyorum oda Türk Telekom’un savunmasının hücumuna oranla çok daha zayıf olması. Eğer savunmalarını güçlendirirlerse hedefledikleri kupalara ulaşabilirler. Yoksa sadece hücumda topu hızlı çevirmekle, pas zenginliği ve yüksek 3 sayı yüzdesiyle şampiyon olunmayacağını geçen sene gördük.
Fenerbahçe Ülker takımı koç Tanjeviç’in en çok güvendiği iki uzununun birden sakatlığı ile sezona başladı. Semih ve Ömer Aşık Tanjeviç’in belki de Fucka’dan beri kafasına yazdığı uzun tipini tarif eden isimler. Bu iki uzunun sakatlığı bir yana Ömer Onan’ın sakatlığına çok daha başka üzüldü Fenerbahçe Ülkerliler çünkü Ömer önceki yıllarda hem Efes Pilsen’in hem Ülker’in hem de Fenerbahçe Ülker’in kazandığı tüm kupalarda ismi başrolde olan bir oyuncuydu. Bu kadar yeni kısa rotasyonu içerisinde onun yokluğu çok arandı.
Yeri gelmişken yeni gelen kısa oyunculara bir göz atalım:
Griçek’i izlemek bana çok büyük bir zevk verdi, şut sitili zaten çok keyif veriyor ama yaptığı smaç tüm basketbol severleri keyiften uçurdu. Geçen sezon takımın ilk skor kaynağı olan Solomon’un gidişinden kaynaklanan skor açığını Solomon’a oranla daha az bencillikle yapacaktır ama Solomon’un yaptığı liderliği aynı şekilde yapabilecek mi o biraz tartışılır. Griçek’in gelişiyle beraber Emir’in takım içerindeki rolü oldukça azalacaktır çünkü aynı sitildeki iki oyuncu arasında Emir anca figüran olur.
Solomon’un yerine gelen Marques Green’i ise Ankara günlerinden tanıyoruz. Gren bana göre iyi bir oyuncu ama büyük takım oyuncusu mu oda ayrı tartışılır. En azından bugüne kadar hep orta sırlara oynayan takımlarda oynadı özellikle kritik anlarda alacağı sorumluluk çok önemli. Bu akşam oyunun kırılma anlarında rakibi Tutku maçı koparacak hamleleri yaparken o çok kritik bir top kaybı yaptı ve kaçırdığı turnike ile maçın neticesini etkiledi.
Kısa boylu oyun kurucuların her zaman dezavantajları vardır. Green; asla bir Tyus Edney, David Rivers veya El Amin değil, kısa boyunun dezavantajı ile rakip oyun kurucu Blakney onun üzerinden bol bol isabetli potaya yakın şut kullandı. Bu maçta 21 sayı attı ama özellikle Euro Leage’de şut pozisyonu bulmakta zorlanacaktır.
Fenerbahçe Ülker’i yenip kupayı alan Türk Telekom’u ve bayanlarda ezeli rakibini yenip eski yenilmez armadaki günlerine dönüş sinyali veren Galatasaray’ı tebrik ediyorum.



İlker KESER
basketci14@gmail.com

İBRAHİM KUTLUAY, FATİH SOLAK, HASAN ŞAŞ, HASAN BEDİR, HASAN VEZİR, RÜŞTÜ RENÇBER, EMRAH BEDİR, …  

Posted by basketçi


İbrahim Kutluay, Fatih Solak, Hasan Şaş, Hasan Bedir, Hasan Vezir, Rüştü Rençber, Emrah Bedir, …
Yıllar önce Adana Demir Spor’un Hasan Şaş ve Hasan Bedir isimli iki futbolcusu o zamanlar Ankaragücü ile özdeşleşen Adnan isimli kaleci tarafından resmen kaçırılarak Ankaragücü’ne götürülmüştü. Hasanlardan Şaş olanı dünya yıldızı oldu, diğeri ise tutunamayıp geri döndü ve sonra kaybolup yok oldu.
Geçen sezon çok iyi bir performans çizen Emrah Bedir, takımın hocası Levent Eriş’in kendi takımını yüzüstü bırakıp Manisa’ya gitmesinden sonra Bank Asya 1. Lig’e çıkma şansını hemşerisi Adana Spor’a ikram eden Demir Spor’dan; bir üst ligde oynamak için ve tabiî ki profesyonelliğin gereği olarak rakip Adana Spor’a transfer oldu. Buraya kadar her şey normal görünüyor.
Adana Demir Spor’un taraftarları bu transfere tepki gösteriyorlar ve Emrah Bedir’i trafikte yakalayıp aracının için de tıpkı efsane kalecimiz Rüştü Rençber’in başına gelen tatsız olayın benzeri gibi fiziksel saldırı da bulunuyorlar.
Aslında spor tarihimiz buna benzer saldırılarla dolu, Hasan Vezir’in iki güzide kulüp arasındaki transferinden sonra yaşanan kanlı olayları hepimiz biliyoruz.
Konuyu getirelim basketbola; basketbol da bu tarz olayların olduğuna kişisel olarak hiç şahit olmadım. Üç büyük kulübümüzün de formasını giyen birçok basketbolcu oldu. Şimdiler de Fatih Solak Beşiktaş ve Galatasaray formalarından sonra Fenerbahçe formasını da sırtına geçirmeye hazırlanıyor.
Dedim ya basketbol da bütün bu karmaşaya şahit olmadım ama Fenerbahçe’nin efsane basketbolcusu İbrahim Kutluay askerlik dönüşü kulübün kapılarının yüzüne kapatılmasa da formasının kendisine çok görülmesinden sonra bir anda takımsız kaldı. Beşiktaş yönetimi çok yerinde bir kararla bu oyuncuya açık çek önerdi. Tam bu anda kafamda çanlar çaldı, bu ana kadar görülmemiş bir durum değildi bu ama İbrahim Kutluay Fenerbahçe için çok önemli simgelerden biri idi. Ne yazık ki İbrahim Kutluay bu öneriyi geri çevirdi yâda kendisini, geri çevirme ihtiyacında hissetti.
İbrahim Kutluay’ı ona en çok yakışan forma ile izlemeyi ben de çok isterim ama eğer Fenerbahçe forması ona çok görüldüyse onu mutlaka ligimiz de bir takım da hem de güçlü bir takımda görmek isterim. Onu izlemek her zaman büyük bir zevk, umarım bu zevk devam eder.
Bir spor adamı olarak ve hepsinden önemlisi bir sporsever olarak sportif alanlardaki rekabetin fanatizm maskesi altında kendilerine rant sağlayan güya taraftar topluluklarının Emrah Bedir olayında olduğu gibi şiddet gösterilerinde bulunmalarına ve bu tarz insanlara nasıl pirim tanındığına hala akıl sır erdiremiyorum. Basketbol sahaların da yaşanan çirkin olaylara baktığımız da karşımıza hep Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Karşıyaka vs. gibi takımların seyircilerini başrollerde görüyoruz. Burada hemen bir parantez açmak istiyorum, lafım parasını verip biletini alıp maçını izleyen taraftara değil, kendisini taraftar zanneden ve maça bedava giren guruplardan bahsediyorum. Aslına bakarsanız bu durum sadece yukarıda adını dizdiğim takımlar da değil diğer takımlarda da yaşanıyor. Ankara da defalarca Telekom’un maçını izledim, Ankaragücü’nün taraftar topluluğunun bu maçlara neden gelip yer işgal ettiğini hiçbir zaman çözemedim mesela. Bu durum sırf Ankara da değil hemen her yerde aynı duruma rastlıyoruz; Adana da Botaş maçlarında Şimşekler Gurubunu görüyoruz. Örnekleri çoğaltmak mümkün….
Spor’un tanımı özellikle okullarda Beden Eğitimi Öğretmenleri tarafından çok iyi yapılmalı ve tanıma başlarken;
‘’Spor her şeyden önce dostluk, barış ve kardeşliktir’’
Mesajı sıkı sıkıya verilmeli.
Söz Adana’dan bu kadar açılmışken Güney Sanayi’den beri ligimizde Adana’nın tek bir takımını dahi göremedik. Türkiye liglerinin ilk zenci basketbolcusunu getiren takım Adana Demir Spor 2. ligdeki mücadelesini dahi tamamlayamadı, dönem dönem Çukubirlik, Çukurova Üniversitesi, Bilfen Kolej gibi takımların 2. ligdeki mücadelelerine şahit olduk ama bu koca Adana’yı asla kesmez, Adana 1. ligde temsil edilmeyi sonuna kadar hak ediyor.
İbrahim Kutluay tıpkı Efe Aydan ve Lütfi Arıboğan gibi 200’ün üzerinde milli takım forması giymiş çok büyük bir basketbolcumuz olarak umarım kendisine en uygun takımı bir ana önce bulur ama bu takım neden Galatasaray yâda Beşiktaş olmasın?
İLKER KESER
basketci14@gmail.com

ELEMELERİN ARDINDAN  

Posted by basketçi


Elemelerin ardından diyorum çünkü Belçika zaferinden sonra elemeler bizim açımızdan son bulmuş oldu. Hatta ben olsam uzun bir NBA sezonuna başlayacak olan Hidayet Türkoğlu’na izin vererek ona tatil yapıp dinlenme fırsatı tanırım. Hedo’nun turnuva boyunca kusursuz oynayarak görevini en iyi şekilde yaptığını düşünüyorum.
Milli takımımız eleme maçları boyunca ortaya koyduğu basketbol ile izleyen herkesi tatmin eden bir performans sergiledi. Oyuncu potansiyeli açısından diğer ekiplere oranla üstün olan takımımızın zaten bu guruptan çıkması bekleniyordu ama ortaya konan hoş basketbol ve rakiplerimizin hepsini ezerek sürklase etmemiz kamuoyunu oldukça tatmin ederek seyirciyi doyurmayı başardı.
—Biz bu maçları ne için oynadık?
—2009 Avrupa Şampiyonası için.
Umarım toplum bunu asla unutmaz, çünkü Tanjeviç göreve geldiğinden bu yana koskoca ülke 2010 masalı ile uyutuldu, 2005 ve 2007 Avrupa Şampiyonaları tamamen gözden çıkartıldı. Türkiye bu turnuvaları olası madalya şansından vazgeçerek 2010’un takımını kuruyoruz masalı ile boşa geçirdi.
2006 Dünya Kupası sonrası, biz bu oyuncularla her turnuvada bu mücadeleyi gösterir ve en kötü 6. oluruz ama bu kadro ile asla şampiyon olamayız demiştim. Şimdi bu takım içinde benzer bir yorum da bulunacağım.
2006 Dünya Şampiyonası’nda ve 2009 Avrupa Şampiyonası elemelerinde mücadele eden kadrolar ile kamuoyunu tatmin basketbolu ortaya koyabiliriz ama ülke olarak bizim gözden kaçırdığımız bir ayrıntı var. Önemli olan ortaya konan bu basketbolu en baştan yani 2005 yılından itibaren sayacak olursak Hüseyin Beşok’lu, Mirsad Türkcan’lı, Kerem Tunçeri’li, İbrahim Kutluay’lı, Ömer Onan’lı, Kaya Peker’li, Oğuz Savaş’lı, Serkan Erdoğan’lı, Mehmet Okur’lu kadrolarla oynayabilmek Çünkü yıldız isimler olmadan şampiyonluk sadece hayaldir. Yunanistan, İspanya, Rusya, Arjantin ve Amerika gibi ülkeler son yıllarda şampiyonlukları aralarında bölüşürlerken hep olabilecek en iyi kadroları ile turnuvalara katıldılar. Hatta Amerika bile en iyi kadrosu ile gelmediği olimpiyatlardan ve dünya kupasından şampiyonluk göremeden ayrıldı. Ne zaman ki Lebron, Kobe, Kidd bir araya geldi şampiyonlukta beraberinde geldi.
Şimdi önümüzde 2009 Avrupa Şampiyonası var, 2010 Dünya Kupası’nda Amerika, Arjantin, İspanya ve Litvanya gibi ekiplerin arasında sıyrılmak çok zor. Amerika olimpiyatlardaki gibi bir kadro ile gelirse şampiyonluk resmen hayal olur ama önümüzdeki Avrupa Şampiyonası’na tam kadro olarak elimizdeki en iyi silahlarla katılır ve bu oyunu tekrarlarsak Polonya da şampiyonluk en azından kürsü şansımız olur. Milli takım kapıları kimsenin yüzüne kapatılamaz, o an en iyi kimse milli takımda oynamak onun en doğal hakkıdır.
Şimdi isterseniz büyük bir başarı elde eden milli takım oyuncularının hakkını onlara bir bir verelim.
Oyun kuruculardan başlayacak olursak, en önemli galibiyetlerimizin altında iki önemli isim vardı. Ender ve Kerem Tunçeri ikilisinden Kerem Tunçeri yıllardır kendisinden bekleneni nerdeyse harfiyen yaptı ama ekürisi Ender eleme maçlarında ön plana çıkan isim oldu. Ender için hemen her yazımda aynı yorumu yapıyorum, iki ucu keskin bıçak. Bu eleme maçlarında ve 2006 Dünya Kupası’nda kelimenin tek anlamı ile rakiplerini kesti doğradı ama 2003, 2005 ve 2007 Avrupa Şampiyonalarında genel olarak hep bizi kesti. Umarım oda Kerem Tunçeri gibi istikrara kavuşmuştur çünkü görünen pencerede onun alternatifi olacak bir oyun kurucumuz hali hazırda yok.
Engin Atsür ise bana göre tam anlamı ile bir oyun kurucu değil, ondan olsa olsa Serkan Erdoğan yâda Murat Kaya tarzı bir oyun bekleyebiliriz ancak bu oyuncular ile kıyaslanınca deliciliği çok zayıf ve ayakları da bu oyunculara oranla daha yavaş olduğu için kendi şutunu yaratmada zorluk yaşıyor. Bütün bunlara rağmen basketbolu çok iyi bilen dahası haddini bilen oyun yapısı ile pozitif işler yapıyor. Zaten iyi olan dış şutunu geliştirir ve istikrarlı bir şekilde şut sokarsa milli takım dâhil her takımda rahatlıkla oynar.
Shooting guard mevkisinde bu sene gerçekten çok değişiklikler yaşadık, yıllardır görmeye alıştığımız İbrahim Kutluay ve Serkan Erdoğan kadro da yoktular, Cenk ise sakatlığı nedeniyle fazla dakika alamadı. Tanjeviç de bu mevkiyi genel olarak çift oyun kurucu ile geçiştirerek en doğru hamlesini yapmış oldu.
Hemen Sinancan Güler’e ayrı bir parantez açmak istiyorum. Sinan milli takımımıza ilaç gibi geldi. Yıllardır böyle bir tarz görmemiştik. Harun Erdenay, Ufuk Sarıca, İbrahim Kutluay, Serkan Erdoğan gibi milli takım oyuncuları oldukça skorer ve şutör ama Ufuk’u bir kenara bırakırsak savunma ile pek araları iyi olmayan oyunculardı en azından tuttukları adamı yıldıran oyuncular değildi hiçbiri. Sinan belki bu isimler gibi şut sokamıyor ama onlardan çok daha iyi ve güçlü bir penetresi var ve driverlarını smaç ile bitirebilecek kadar da atlet. Hatta genel anlamda Alper Yılmaz’dan beri gördüğümüz en etkili savunmacı. Milli takımda artık tuttuğu adamı bezdirecek kilitleyecek dediğimiz bir oyuncu var. Bu tarz bir oyuncuyu büyük bir hasretle bekliyorduk. Mesela 2001 Avrupa Şampiyonası final maçında Jariç’in karşısında böyle bir oyuncumuz olsaydı belki de şu an bir Avrupa şampiyonluğumuz vardı(Alper Yılmaz o turnuva öncesi sakattı).
Hedo ve Ersan benzer çizgide oynadılar, zaten rakiplerimizin dengesini bozan en kritik üçlüklere ve hücum rebound’larına imza atan hep bu oyuncular idi. Fiziklerine oranla oldukça hareketli olmaları ve hücum zenginlikleri rakipleri perişan etti ama asıl güzel olan şut tercihlerini çok dikkatli seçmeleriydi. Hedo her maç kusursuz oynadı belki ama elemelerin MVP’si hiç şüphe yok ki Ersan İlyasova idi.
Kerem Gönlüm basketbola çok fazla şey veren bir oyuncu, bana göre Efes’ten Ülker’e, CSKA’dan Pana’ya, San Antonio’dan Laker’a her takımda rahatlıkla oynar ama bu takımlardan hiçbirinde as oyuncu olarak yani 1. tercih olarak oynayamaz. En azından 20+ dakika süre alarak oynayamaz. Çünkü Kerem ancak ikili oyunlardan pick and roll yâda pass and cut ile sayı bulabilir. En iyi yaptığı şey hücum rebound’u kovalayıp tip yapmak. Şut’u nerdeyse hiç yok bire bir oyunu eksik, tabi bunların hepsi basketbola geç başlamasından kaynaklanıyor. Yaşanan sakatlıklardan dolayı Kerem power forward mevkisini tek başına doldurmaya çalıştı hatta zaman zaman hızlı ayakları sayesinde small forward bile oynadı. Kerem’i göstermiş olduğu üstün oyundan dolayı kutlamak gerekiyor.
Oğuz Savaş eşleştiği tüm rakiplerine adeta ders verdi, Mehmet Okur’u saymazsak milli takım da ilk önce Tamer Oyguç’u sonra da Hüseyin Beşok’u pivot mevkisinde izledik. Tamer’in savunması Hüseyin’in ise hücumu elit düzeyde idi. Oğuz Savaş savunmayı Tamer gibi hücumu ise Hüseyin gibi hatta Mehmet Okur gibi yapabiliyor. 20009 Avrupa Şampiyonası’nda en etkili oyuncularımızdan birisi olacak.
Takımda yer alan diğer oyuncularımız çok az süreler aldılar ama Murat Kaya aldığı kısıtlı dakikalarda oldukça önemli işler yaptı, Ersin Görkem son yıllardaki istikrarlı oyununu milli formaya taşıyamadı, genç oyuncu Barış Hersek’i hücum rebondları dışında pek göremedik özellikle bitiriciliği çok zayıf eğer 3 numarada oynayacaksa dış şutunu geliştirmeli. Cemal Nalga oldukça iyi bir fiziğe sahip ama hücum kapasitesi çok sınırlı, sırtı dönük oyunu çok zayıf, şutu ise hiç yok. Cemal Nalga bu saatten sonra en azından bitiriciliğini geliştirmeli yani gelen asistleri pota altında sayıya çevirmeli aldığı hücum rebondlarını sayıya çevirmeli yoksa Fatih Solak’ın blok yapamayan halinden pek bir farkı olmayacak ama onda bütün bunları yapabilecek potansiyel ve yetenek var.
Gelelim Fatih Solak’a, basketbol artık öyle bir hal aldı ki oyunu tek yönlü oynayan oyunculara yer kalmadı. Dahası Solak savunmada da oldukça aksıyor, savunması tamamen blok üzerine kurulu olduğu için ortayı kapatamıyor hatta bilerek aradaki mesafeyi açıp blok kovalıyor. Tabii blok kovalarken temastan kaçınmak her zaman mümkün olmadığı için faul problemi de beraberinde geliyor.
Milli takım da oynayan her oyuncunun milli forma için canla başla mücadele ettiğini gördük, 2009 Avrupa Şampiyonası’nda milli takımımız tam kadro ve tam kapasite ile oynarsa takımın başında kim olursa olsun kürsüye çıkabilecek düzeyde bir ekip olduğumuza inanıyorum. Umarım 2009’da kürsünün en tepesinde Türkiye olur.

İLKER KESER
basketci14@gmail.com

İBRAHİM KUTLU-AY(YILDIZ)  

Posted by basketçi


İbrahim Kutluay Türk spor tarihinin en büyük sporcularından birisidir. Basketbol camiasını yönetenler bu büyük sporcuyu çok güzel ve anlamlı bir tavırla onurlandırdılar. Büyük basketbolcu 257 kez milli takım forması giyerek hangi koşulda olursa olsun ülkesine hizmet etmiş, yurt dışında büyük başarılara ve ilklere imza atmıştır. Milli maç sırasında parmağı kırılmış ama umursamadan oynamaya devam etmiştir, kaşı açılmıştır ama o dikişini attırıp kaldığı yerden oyuna devam etmiştir. Bu güzel davranışın gerisini büyük bir merakla bekliyorum.
Ayyıldızlı basketbolcularımız dünya starı Tony Parker’ın takımı Fransa karşısında dört dörtlük bir oyun sergileyerek, 2004 yılından beri bu kadroya yatırım yapan Tanjeviç’in ulaşmaya çalıştığı hedefe yakın bir basketbol ortaya koyarak rakip Fransa’yı sahadan silmeyi sürklase etmeyi başarmıştır.
Eleme maçları daha başlamadan hangi oyuncular olursa olsun biz bu guruptan 1. olarak çıkacak güçte bir potansiyelimiz olduğunu yazmıştım. Takımımız bu potansiyelini oynadığı ilk üç maçta ortaya sermiştir.
Fransa karşısında her şeyden önce topu çok iyi dolaştırdık ve ikili oyunları gerek pick and roll sonrasında gerekse pas ve cut sonrasında çok iyi değerlendirdik. Maça felaket bir dış şut yüzdesi ile başladık, rakip ise 4/3 ile oynuyordu ama ondan sonra kullandıkları 5 şutta üst üste isabet bulamadılar. Biz ise tam tersi 3 sayılık atışları üst üste sokmaya başladık. Hem topu iyi dolaştırmamız, hem ikili oyunlardaki başarımız hem de düzelen şut yüzdemiz bize hücum anlamında büyük bir artı güç kattı ama Fransa savunmasını asıl göçerten unsur Oğuz Savaş’ın sırtı potaya dönük olarak yaptığı hücumlardı. Hatırlarsanız son iki yazımda milli takımın sırtı potaya dönük oynanan bir oyununun olmadığını ve basketbolun en büyük dinamiklerinden biri olan hücum şeklini kullanamadığımız için hücum organizasyonlarımızın sekteye uğradığını belirtmiştim. Oğuz Savaş bugün pota altında sırtına hangi Fransızı aldıysa ya sayı yaptı yada faul yaptırdı.
Fransa takımında Tony Parker’ın oyununa bir türlü mani olamadık, her pozisyonda savunmasını geçmeyi bildi. Rakibin yıldız oyuncusunun bu kadar etkili olduğu bir akşamda imdadımıza alan savunması yetişti. Fransız basketbolcular bire birde oldukça etkililer ama söz konusu alan savunmasına hücum etmek olunca yaratıcılıkları resmen sıfıra indi ve tökezlediler. Alan savunmasına karşı sayı üretemeyince maçı da orda kaybettiler. Burada en büyük suç bana göre Tony Parker’a aitti çünkü alan savunmasını penetre ederek delmeye çalıştı, o kadar hücum ettiler topu bir türlü posta verip oyunu oradan kuramadılar. Eskiden Maccabi de oynayan Amerikalı Buck Johnson posta dalar ve topu oradan dağıtarak alan savunmasının kalbine hançeri vuruverirdi. Fransızlar topu pas ile içeri hiç sokmadan Parker’ın penetreleri ve diğer oyuncuların dış şutlarıyla tek düze ve sıradan hücumlar yaparak ekmeğimize yağ sürmüş oldular.
Maç boyu çok üst düzeyde savunma yaparak oynadık hemen her pozisyonda yenilmemeye çalıştık ama alan savunması ve Oğuz’un sırtı dönük oyunları galibiyetin kapısını açan anahtarlar oldular.
Son yıllarda Fransa basketbolu giderek Amerikan basketboluna doğru koşar adımlarla ilerliyor. Fakat atladıkları bir nokta var; Amerikan basketbolunda dahi yeni oyuncular için yapılan; şut antrenmanı yerine sıçrama antrenmanı, top sürme yerine sadece crossover çalışması, beyni geliştirme yerine de sürekli vücutlarını geliştirmeleri eleştirilen konuların başında geliyor.
Yıllar önce baktığımız da Fransız takımları hep disiplin ile oynayan basketbolu iyi bilen, Yann Bonato, Gadou kardeşler, Rigadueau, Sciarra, Julian, Foirest hatta Weis gibi beyaz oyuncuların yanında önce Risacher,Jim Bilba sonrada Alain Digbeu (Air France), Moustapha Sonko gibi oyuncuları gördüğümde ‘’Fransa da zenci çok neden basketbol oynamıyorlar? , çok başarılı olurlar’’ diye kendi kendime sorar dururdum.
Sonra Pietrus kardeşlerin ortaya çıkması ve ilk olarak 2001 Avrupa şampiyonasında Ankara da izlediğim Tony Parker’ın katılımı ile Fransızlar yavaş yavaş eski basketbollarını bırakıp takıma katılan Tariq Abdul-Wahad, Boris Diaw, Jerome Moiso , Ronny Turiaf, Mamoutou Diarra, Mickael Gelabale, Johan Petro, , Yakhouba Diawara, Tariq Kirksay, Joseph Gomis gibi zenci basketbolcuların çoğalması ile Amerikanvari bir basketbol oynamaya başladılar.
Bu değişimi yaparken çok önemli bir şeyi atladılar; Eğer doğuştan gelen ırksal özelliklerini Avrupa basketbolu ile birleştirebilselerdi bugün uluslararası turnuvaların hepsinin en önemli favorisi Fransızlar olurdu. Düşünsenize Amerikalılar gibi fizikli, kaslı, hızlı, koşan, sıçrayan, Avrupalı gibi şut atan, savunma yapan, ikili, üçlü oyunları, alan savunmasını yapabilen bir takım herkesin korkulu rüyası olurdu. Son olimpiyatlarda gördük ki Amerika takımı sadece fiziksel olarak Arjantin ve İspanyol basketbolunun ötesindeydi ama bu fiziksel güç anormal değerlerde üst seviyede olunca önlerinde hiç kimse duramadı ve yaşanan büyük hezimetlerden sonra nihayet birincilik kürsüsüne çıkmayı başardılar. Tabi Ginobili ve Calderon’un sakatlıkları da kürsünün tepesini Amerikalılara açan etkenlerden biriydi.
Son olarak bugün anlamlı bir törenle onurlandırılan milli takımın ve Fenerbahçe’nin büyük yıldızı İbrahim Kutluay’ın Tanjeviç tarafından kulübünden aforoz edilmesine hala bir anlam verebilmiş değilim. Benetton Pittis’i, Real Madrid Hereros’u, Zalgiris Sabonis’i basketbolu bıraktıkları zamana kadar kadrolarında tutarak simge isimlerine vefa göstermişken en az 3 yıl daha oynayabilecek kapasitesi olan Kutluay’a kulübü neden sahip çıkmıyor bir türlü anlamlandıramıyorum.




İlker KESER/basketci14@gmail.com

 

Posted by basketçi

DE POL’U ARARKEN  

Posted by basketçi

Tanjeviç; İtalya milli takımı ile şampiyon olduğu vakit 3 numara pozisyonun da, daha önce nerdeyse hiç milli olmamış 2,02 boyundaki Alessandro De Pol ile rakiplerine fark yaratmıştı ve bu oyuncu üzerinde devamlı bilindik baskısını kurarak ona hep:
—Seni ben milli yaptım ve bu takıma aldım, sende benim dediklerimi harfiyen yap.
Mesajını veriyordu. De Pol’a bu mesajı verirken deli dolu guardı Pozecco’yu takıma almayarak bakın De Pol gibi bir adam milli takımda ama Pozecco yok mesajını da aynı anda diğer oyuncularına ileterek takımın tek bir patronu olduğunu da yine açıkça oyuncularına iletiyordu. (Bu arada Pozecco’nun Recalti döneminde de 2001 Avrupa şampiyonası için milli takıma alınmadığını belirtelim ama aynı Pozecco Amerika’ya gelenin ve de gidenin vurduğu dönemlerde Galanda ile beraber iyi bir tokat attığını da ekleyelim)
De Pol gerçek anlamda İtalya milli takımının en önemli oyuncularından birisi idi, Tanjeviç 12 Dev Adam’ın başına geçtiği andan itibaren her an De Pol gibi bir adam aradı. Hatırlayın ilk geldiği dönem de o zaman Darüşafaka da oynayan şimdiki Beşiktaşlı oyuncu Cevher Özer 2004 yılında Amerika ile oynanan ilk maçta ilk beş oyuncusu olarak maça başlamıştı. Japonya’daki dünya kupasında Kerem Gönlüm’ü zaman zaman o mevkide oynarken gördük, şimdi de Efes Pilsen’in genç oyuncusu Barış Hersek’i bu mevkide kullanarak genç oyuncudan yeni bir De Pol taratmaya çalışıyor.
Milli takımımız zayıf rakibi Ukrayna karşısında çok önemli bir galibiyet aldı. Bu galibiyet büyük ihtimalle Polonya kapılarını bize şimdiden aralamış oldu. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi bizim mevcut oyuncu kadromuz Fransa hariç diğer iki takımın çok üzerinde. Fransa’yı da iki maçtan en az birinde yenip gurup lideri olacak güce sahibiz. Fransa da Parker’ın olimpiyatlarda izlediği bir hentbol maçından sonra gaza gelip milli takım kampına katılması Fransa takımına çok büyük güç kattı ama biz genel oyun direncimiz ile Fransızları da altımıza alacak güce sahibiz.
Ukrayna maçında sahne alan oyuncuların tamamı gerçekten çok güzel bir oyun sergilediler. Tanjeviç’in yıllarca uğraştığı ve bir arada görmek istediği oyuncular nihayet yavaş yavaş formanın hakkını vermeye başladılar. Bu turnuva için en büyük talihsizlik Tanjeviç’in uğruna önce Hüseyin Beşok’u sonrada Mirsad Türkcan’ı harcadığı Ömer Aşık ve Semih Erden’in sakatlıkları oldu. Şimdiki milli takım da, herhalde hiç kimse Hüseyin veya Mirsad bu takımda olmalıydı diye hayıflanmıyordur ama zamanında bu oyuncular için çok hayıflandık tam Ömer ve Semih’in kendilerini gösterme zamanı gelmişti ki şanssız sakatlıklara maruz kaldılar.
Ukrayna maçında ve uyduruk takımlarla oynadığımız Efes Cup (sanırım gelecek yıl Efes Cup’a Uganda, Zambiya, Malta, Azerbaycan vs. takımları gelecek????) turnuvasına şöyle bir baktığımız da takımın savunma direncini gerçekten çok üst düzeyde gördük, hücum da ise oynadığımız rakipler hep zayıf olduğu için yeterli bir gözlem yapamasak ta, sürekli yapılan oyuncu değişikliklerinin ve belirli bir ilk beş rotasyonumuzun olmamasından dolayı olur olmaz anlarda ritim kaybına uğruyoruz. Mesela Ukrayna maçında 20 sayı üzerinde bir fark beklerken iyi bir ritim bulan ve farkı 16 sayıya kadar çıkaran oyuncular tek tek değişikliğe gittiler ve oyuna yeni girenler ritim buluncaya kadar fark 9 sayıya kadar geriledi. Allahtan oyuncularımız gerçekten çok yetenekli oyuncular ve ritimlerini çabuk bularak farkı yeniden maçın genel akışında olduğu gibi 12-13’lü sayılara kadar getirdiler. Maçta zaten 13 sayı farkla bitti.
Biz Tanjeviç’in bu oyun tarzı ile ve bu oyuncu seçimleri ile Dünya şampiyonasında olduğu gibi 6.lıklar 4.lükler alabiliriz ama asla şampiyon olamayız. Bu turnuvayı kolayca geçip Polonya’ya gidebiliriz ama Polonya da asla şampiyon olamayız.
Son Avrupa şampiyonu Rusya yıldızları ile şampiyon oldu, son olimpiyat şampiyonu Amerika yıldızları ile şampiyon oldu, Son dünya şampiyonu İspanya yıldızları ile şampiyon oldu, Arjantin yıldızları ile Atina’da olimpiyatlarda şampiyon oluyordu. Biz ise dünyanın gıpta ile baktığı yıldızlarımıza yaşlı olduğu veya sisteme uymadığı gerekçeleri ile sırt çeviriyoruz. Benim bildiğim bir takım bir turnuvaya girerken elindeki en iyi oyuncular ile gitmek ister, bundan 4-5 yıl sonra yapılacak bir turnuvayı düşünerek hazırdaki turnuvadan vazgeçilmez. Allahtan 2010 yılına da az kaldı, bakalım o masal nasıl sonuçlanacak. Herhalde Tanjeviç şimdiden NBA’ de lokavt olması için, İspanyolların takım halinde zehirlenmeleri için (Allah korusun), Ginobili’nin ve Jasikevicyus’un milli takımlarını bırakmaları için dua etmeye başlamıştır.
Milli takımımızın özellikle hücum organizasyonunun en büyük açığı sırtı potaya dönük oynayacak adamının olmayışı. Bu işi NBA’de bile All Star düzeyde yapan Mehmet Okur milli takımda yok, onun yerine oynayan Fatih Solak’ı gördükçe içim sızlıyor zaten. Hadi Memo yok avrupanın en iyi alçak post hücumcularından olan Ermal de takımda yok. Ömer ve Semih varken Kaya’nın olmaması bir yere kadar kabul edilebilir ama onların sakatlığı sonrası Solak yerine Kaya olmalıydı diye düşünüyorum. Şu an takım kadrosunda bulunan ve sırtı potaya dönük oynayabilecek kapasitedeki tek adam Oğuz Savaş gibi görünüyor ama oda potadan uzaklaştıkça tehlikeli olabilen bir yapıya sahip, pamuk yumuşaklığında ve çok etkili bir dış şutu var.
Sinancan abisi Muratcan’a bir türlü tanınmayan fırsat ile tanışınca fırsatı geri tepmedi ve milli takımımızın en önemli parçalarından biri oldu. Dünya nezrinde her takımın bünyesinde rakibin en iyi oyuncusunu işte bu adam tutar diyebileceğiniz birisi mutlaka vardır. Bruce Bowen yâda Nadav Henefeld aklıma gelen ilk isimler, bizde ise Kelepçe Alper Yılmaz ile Haluk sonrası bu düzeyde bir oyuncunun eksikliği hep hissediliyordu. Sinan bu eksikliğe merhem olurken hücumda delici ve patlayıcı kuvveti büyük penetreleri ile rakip savunmalarında dengesini alt üst ediyor. Bana göre en büyük eksiği dış şutu onu da geliştirirse dünya çapında bir oyuncu olur.
Bu arada bayan millilerimizde usta koç Ceyhun Yıldızoğlu yönetiminde ilk mağlubiyetlerini Polonya karşısında aldılar, ilk 4 maçını kazanan perilere bundan sonraki maçlarda başarılar diliyorum.
Herkese hayırlı ramazanlar 



İLKER KESER
basketci14@gmail.com

 

Posted by basketçi


A Milliler  

Posted by basketçi


Ülkesini milli takım forması ile temsil etmek her insanın rüyasıdır. Şu an Ayyıldızlı formayı giyen her bireyin bu formayı gurur ile taşıdıklarına hiç kimsenin şüphesi dahi yoktur. Şu ana kadar iki tane hazırlık maçı oynadık, bazıları bu maçlar için belirleyici değil yorumlarını yapsa da bana oynanacak oyun ile ilgili oldukça fazla done verdi bu maçlar.

Daha önce Tanjeviç’i oyun kurucu ile oynamayı sevmiyor, onun kafasındaki oyun kurucu tarzı yalnızca topu getiren ve pas dağıtan mümkünse boş bulduğu topu sokan, düz hiçbir özelliği olmayan oyuncuları seçiyor diye eleştirmiştik. Nitekim uzun bir süre milli takımdan ayrı kalan Kerem Tunçeri maçlardan önce sıkıca tembihlenmiş olacak ki, hem Beşiktaş’ta alıştığımız hem de Real Madrid’de zaman zaman gördüğümüz skorer kimliği bir yana gözünün ucuyla dahi potaya bakamadı. 2001 Avrupa Şampiyonasından bu yana milli Takımda Kerem Tunçeri’yi hep eleştirdik ve milli takım için yetersiz olduğunu gözlemledik. Gün geldi Tanjeviç Kerem’i milli takıma almayınca oh nihayet ondan kurtulduk diyenlerimiz oldu ama bir de baktık ki Kerem’in yerine alınan 3 oyun kurucunun toplamı bir tane Kerem Tunçeri etmedi. Ender Aslan savruk oyun ile çoğu zaman bizi kesen iki ucu keskin bıçak gibi bir o yana bir yana savruldu durdu. Hakan’ın zaten ne milli takımda nede Fenerbahçe Ülker’de oynarken ne yaptığını anlayan olmadı, çok ümitli olduğumuz Engin Atsür’ün ise dış şut katkısından başka bir yararını göremedik maalesef. Aslında Engin saf bir oyun kurucu değil, olsa olsa Serkan Erdoğan yâda Murat Kaya tarzı bir oyun bekleyebiliriz ondan ama onlar kadarda saha içerisinde enerjik değil.
Altın jenerasyon denilen 79 kuşağı oyun kurucusuzluk nedeni ile altın madalyasız jenerasyonunu kapamak üzere, 87 jenerasyonunun sonu da korkarım ki 79 jenerasyonuna benzeyecek. Federasyon başkanımız Sayın Turgay Demirel, bu konuyu belki de hep görmezden geldi, bu milli takımda daha önce Gürcü Zaza Enden, Arnavut Ermal Kurtoğlu, Boşnak Asım Pars gibi oyuncular oynadı ve bakmayın şimdi milliyetleriyle yazdığıma hiçbirisini yabancı saymadık hep kendimizden özümüzden saydık hepsini. 2001 yılından sonra yabancı özellikle Amerikalı bir oyun kurucu devşirilseydi milli takım çok daha başarılı neticeler alınabilirdi. Bunun için halen geç kalmış sayılmayız, 2010 masalının gerçek olabilmesi için iyi bir oyun kurucu mutlaka bulunmalı veya yetiştirilmeli.
Gerçi buna engel olan isim Tanjeviç olabilir çünkü kafasında net bir basketbol anlayışı var ve bunun dışına bir dirhem olsun çıkmak istemiyor, oyun kurucu harici şimdi bir özelliği daha çıktı ön plana. Şu milli takımının kadrosuna baktığımız zaman sırtı potaya dönük oynayabilen tek bir isim dahi gözümüze çarpmıyor. En kalıplı oyuncumuz olan Oğuz dahi yüzü potaya dönükken etkili olan bir isim, hatta potadan uzaklaştıkça sayı gücü artıyor. Özellikle son turnuvada koskoca All Star oyuncuna tek bir oyun seti hazırlamadın diye Tanjeviç’e yüklenmiştim. Böyle bir oyuncuyu pota altında bire bir bırakıp rakiple teke tek oynatacak tek bir oyun dahi hazırlamamıştı Tanjeviç, adam Semih gibi sıradan oyuncu statüsünde gidip gidip geliyordu. Rebaund alırsa dönüp oynuyordu, Mehmet Okur’un skor da etkisizliğini gören seyircide Dirk Nowitzki her maç harikalar yaratıyor bizimkiler sayı dahi atamıyorlar diye dev oyuncuya yükleniyorlardı. Ahali ne bilsin Alman milli takımının her hücumu Nowitzki üzerinden yaptığını ama bizim milli takımda yıldız oyuncu diye bir ayrımın olmadığını ve Memonun üzerinden oynanan tek bir setin dahi olmadığını nerden bilsinler.
Kerem Tunçeri hakkı olan milli takıma geri döndü ama oyun kurucu problemi son sürat devam ediyor yinede Kerem’in en az 30 dakika ile süre alması gerektiğini ve yükün tamamına yakınını çekmesi gerektiğini düşünüyorum. Pota altında Ömer Aşık’ın sakatlığı Tanjeviç’in ince uzun ama koşan ve blok yapan uzuna dayalı sistemine büyük bir darbe vurduğunu söyleyebilirim. Tüm bunlara rağmen elemelerde fazla zorlanacağımızı düşünmüyorum çünkü oyuncu kalitemizin rakiplerimize oranla çok üst düzeyde olduğunu düşünüyorum. Fransa dahi şu anki mevcut kadrosu ile bize rakip olamaz.
Tanjeviç gerçekten basketbolu çok iyi bilen bir koç ama burada bir kere daha belirtmeliyim ki yöntemi ve tarzı bizim basketbolumuza uyan bir sistem değil. Basketbolun bazı dinamikleri vardır bunların başında oyun kurucun kadar konuş derler, Baron Davis ve Kirk Hinrich gibi oyun kurucular ile oynayan USA milli takımı ile Jason Kidd ile oynayan USA Takımı arasındaki farkı düşünün yâda Jasikevicyus yokken ki Litvanya milli takımını düşünün. Sırtı dönük potaya oynayan uzun özellikle skor sıkışıklığı yaşanan anlarda can simidiniz olabilir. Biz bu iki özellikten yoksun, sahaya beceremediğimiz; maç boyu baskılı savunma ve uzunu da koşturan bir hücum anlayışı ile farklı dinamikler yaratmaya çalışıyoruz ama özellikle baskılı savunma için gerekli olan oyuncuların diri olması için yapılan sürekli oyuncu değiştiren rotasyon anlayışı bizim temelimize konan bir dinamit gibi.
İLKER basketci14@gmail.com

9–0  

Posted by basketçi


Ligimiz bu sene geleneksel haline gelen Efes-Ülker finalini yaşayamayacak, artık klişe haline gelen eşleşme bu sene finalde değil yarı finalde gerçekleşti. Lost’un 3. sezon 11. bölümünde Hugo masa tenisi maçından önce Sawyer’a pes etme var mı? Diye soruyor, oda pes etmenin ne demek olduğunu soruyor. Hugo; birisi 11–0 öne geçerse diğeri pes etmek mecburiyetindedir diye açıklama yapıyor.

Fenerbahçe Ülker, rakibi Efes Pilsen ile oynadığı son 9 maçın hepsini kazandı. Gidişata bakarsak Efes bu seride de süpürülecek gibi duruyor. Şimdi asıl soru, eğer seri 11-0’a gelirse Tuncay Özilhan yönetimindeki Efes Pilsen '' pes'' diyecek mi?

Dünya sürekli olarak değişiyor ve büyüyor bu büyümeye ve değişikliklere uyum sağlayanlar devamlı olarak ayakta kalıyorlar, uyum sağlayamayanlar ise varlıklarını devam ettirseler bile başarılı olamıyorlar.

Efes Pilsen'i biz her daim altyapıdan oyuncu yetiştiren bir kulüp olarak bildik, yalnız özellikle Oktay Mahmuti döneminde, Efes Pilsen organizasyonu altyapısından gelen gençlere sahip çıkamadı. Baktığımız zaman; Serhat Çetin, Engin Atsür, Ömer Onan, Barış Ermiş, Tufan Ersöz, Cenk Akyol, Erkan Veyseloğlu gibi üst düzey oyuncular başka takımlara hizmet ediyorlar.

Eğer başarılı olmak istiyorsan yerli oyuncu kadron en iyi olacak, onların yanına getirdiğin yabancılar yerliler ile beraber daha büyük bir güç oluşturmana yardım edecek. Efes Pilsen bunu çok iyi yapıyordu, kendisi zaten oyuncu yetiştirme fabrikası idi bunun yanı sıra ligde parlayan Kerem Tunçeri gibi Hüseyin Beşok gibi isimleri de genç yaşta kadrosuna dâhil ediyordu.

Ne olduysa Oktay Mahmuti döneminde oldu, Ergin Ataman her çalıştığı yere Efes Pilsen altyapısından tanıdığı isimleri peşinden götürürken Efes Pilsen kaptanı Ömer Onan’a dahi sahip çıkamıyordu. O Ömer’in son iki şampiyonluğu açan anahtar olduğunu unutmayalım. Ergin Ataman Türk Telekom’a gitti Erdal Biboyu yanında götürdü (Bibo o sene Avrupa şampiyonası kadrosunda milli takımda yer bulmuştu) Karşıyaka’ya gitti Alpay Öztaş’ı yanında götürdü, Siena’ya gitti ilk yıl Alpay'ı ikinci yıl Mirsad’ı yanına aldı. Ergin Ataman Efes Pilsen altyapısına bu kadar güvenirken Efes Pilsen kadrosundaki yerli isimler bir bir azaldı nedense.

Değişen dünya düzeninde ya kendi sistemini kabul ettireceksin ki Efes Pilsen kendi sistemini yukarıda yazanlar ışığında kendisi mahvederek bu yolu baştan kapattı yâda değişiklere başka şekilde ayak uyduracaksın.

Şimdi Efes Pilsen'in yapması gereken bir kaç yol var:

1. yol; ne olursa olsun mücadeleye devam diyecekler ve kadrolarına katabildikleri kadar yerli ve yabancı yıldız katıp işi sürpriz sonuçlara bırakmayacaklar.

2. yol; takımı başka bir şehre taşıyıp arkalarına en azından bir şehrin tamamını alacaklar ki bazıları İzmir falan diyor, kesin olarak söylüyorum İzmir de Efes Pilsen olarak mücadele ederlerse durumları İstanbul’dakinden farklı olmaz kimse Efes Pilsen’i Karşıyaka’yı, Göztepe’yi, Altay’ı destekler gibi desteklemez.

3. yol; Ülker'in gittiği yoldan gidecek ve kendisine bir takım seçip bundan sonra sponsor olarak devamını idame ettirecek ama bu yol 30 yıllık geçmişe sahip bir takıma pek uyar mı bilmem.

Aslında konunun özü burada yatıyor 30 yıllık bir takım nasıl olurda halen seyirci potansiyeline sahip olmaz?

Bundan evvel Galatasaraylısı Beşiktaşlısı Fenerbahçelisi özellikle Avrupa mücadelesinde hep Efes Pilsen'i destekliyordu ama şu an kendileri Ülker'in gücü ile palazlandıkları için hepsi kendi takımının peşine takılmış durumda.

Efes Pilsen'in her durumda basketbolun içerisinde olmasını diliyorum, onlarsız basketbolu düşünmek dahi istemiyorum.

Efes Pilsen ile ilgili olarak daha önce yazdığım yazılarda benzer konulara değinmiştim.

http://www.basketbolhaber.com/content/view/18320/45/

http://www.basketbolhaber.com/content/view/19350/46/

Maç yazısından çok durum değerlendirmesine benzedi ama bu seride değerlendirecek bir şeyler hakikaten yok, Fenerbahçe Ülkerli oyuncular forma aşkıyla bile bu seriyi rahatlıkla geçecektir. Yalnız ilk maç şunu gösterdi ki Efes Pilsen'in pota altı en fazla pamuk şekeri kadar sert. Ömer Aşık başta olmak üzere Fenerbahçe Ülker uzunları inanılmaz bir üstünlük sağladılar Efeslilere.

Beşiktaş Cola Turka- Türk Telekom Ankara

Eşleşmenin ilk maçı son 4 dakikaya kadar kafa kafaya geçti ama son 4 dakikada zaten savunma direnci üst noktada olan Beşiktaş Cola Turka vidaları iyice sıkarak savunmanın direncini arttırınca bırakın hücum etmeyi Telekom pas bile yapamadı. Bunun neticesinde Beşiktaş rakibi karşısında 1-1lik eşitliği sağladı.

Beşiktaş'ın seri öncesi rakibine göre iki tane avantajı vardı ilki seyircisi (yine muhteşemlerdi) ikincisi ise savunma dirençleri, Beşiktaş maç boyu baskılı bir savunma yaparak rakibini 17 top kaybına zorladı. Maçın anahtarı da zaten bu top kayıpları oldu.

Serinin kilit sorusu ise Beşiktaş her maç bu savunma gücünü ortaya koyabilecek mi?

Çünkü Telekom; ligin en tempolu basketbolunu oynayan takımı, transation game'i yani geçiş oyununu çok iyi oynuyorlar. Hücumda topu çok hızlı çeviriyorlar bunun neticesinde çok fazla boş dış atış buluyorlar, isabet yüzdeleri de oldukça etkileyici.

Ligde daha hızlı daha tempolu oynayan bir Türk takımı yok. İç dış dengesi çok sağlam, baktığınız zaman uzunlar ile kısaların toplam sayıları nerdeyse birbirine eşit, oyunları gereği hızlı top dolaştırdıkları ve top çok fazla içeriye inip geri dışarıya çıktığından fazla miktarda boş dış atış buluyorlar bunu da Bekir, Barış, Haluk gibi dış adamlar çok iyi değerlendiriyor ve sokuyorlar. Top hızlı dolaştığı için boş adamı çabuk buluyorlar.

Top pota altına gittiğinde yardım getirmezsen içeriden sayı yemen garanti olduğu için kısa yardımı geliyor Telekom bu yardımı da boş adamı bularak cezalandırıyor. Ayrıca El Amin'in penetre paslarıda savunmanın dengesini alt üst ediyor. Telekom basit ama etkili oynuyor basketbolun doğrularını yapıyor, bana göre tek zaafları yeteri kadar sert savunma yapamamaları ama hücumdaki etkinlikleri ile bunu kapatmaya çalışıyorlar.

Telekom seri boyunca aynı oyununu devam ettirecektir, burada asıl merak edilen Beşiktaş Cola Turka her maç özellikle deplasmanlarda ilk maçtaki kadar etkili olabilecek mi?

MAYIS’IN GETİRDİKLERİ  

Posted by basketçi


_EUROLEAGE_

Avrupa’nın en büyüğü Cska Moskova oldu. Aslında bu sonuç özellikle Pana elendikten sonra aşağı yukarı herkesin beklediği bir sonuçtu. CSKA takımının uzun rotasyonunun dünya basketbolunda hiç esamesi okunmayan Belçika ve Avustralya gibi iki ülkenin oyuncularından oluşması çok garip ama özellikle Anderson Avrupa’nın en önemli pivotu. Zaten onun NBA yerine Avrupa da oynaması diğer pivotlar için büyük haksızlık

Maçın sonuna doğru adeta uykum geldi, Ettora Messina’nın takımlarını hiç sevmem hele Kinder Bologna’dan nefret ederdim, Allahtan CSKA o kadarda sıkıcı oynamıyor en azından maç skorları ortaokul maçı gibi ellili sayılarda bitmiyor ama CSKA Moskava hücumları da oldukça ağır hücumlar, her hücum 20 saniye sürüyor. Fast break yok hızlı oyun yok bişi yok Hep kontrol hep kontrol, artık Messina NBA'e gitse de kurtulsam ondan. Benim gözüm Djordjeviçli Partizan’ı David Riverslı Olympiakos’u, Tyus Edneyli Zalgiris Kaunas’ı arıyor. Açıkçası bu akşam oynanan Telekom-Galatasaray maçı dahi koskoca Eurolege finalinden daha eğlenceli ve daha zevkli idi. O zaman geçelim ligimize.

_TBL_

Türk Telekom ile Galatasaray Cafe Crown takımları play ofların en zevkli ve çekişmeli serisi olacağını ilk maçtan gösterdi. Galatasaray Cafe Crown takımında Cüneyt Erden oyununu hep dış şuta endekslediği için eleştiri alan bir isimdi ama bugün gördük ki içeriye yaptığı driveları çok iyi bitirdi. Zaman zaman penetre pas yaparak rakip savunmanın düzenini bozdu, pick and roll neticesinde ikili oyunları çok iyi oynayarak arkadaşlarını potaya yönlendirdi. Lafın kısası takımını çok iyi yönetti. Bu seri her türlü sonuca açık, bu seriyi galip bitiren lig şampiyonluğunda benim favorim olur.

Türk Telekom ile Galatasaray Cafe Crown serisine en zevkli seri olur demiştim şimdide en zevksizine geçelim. BJK Cola Turka ile Banvit serisinin sonucu şimdiden belli olan tek seri belki de, Banvit galibiyet alırsa dahi benim için büyük sürpriz olur. Takımın koçu ipleri Amerikalı oyun kurucuya vermiş. Takım hızlı gelirse sayıyı yapıyor onun dışında Amerikalı guard pota altında topu Adelekeye veriyor oda bire bir oynuyor, oda olmazsa mutlaka zorlama dış şut atıyorlar, başka bir alternatifleri yok, yaratıcılık sıfır. Herhangi bir genç takımda bile daha fazla atraksiyon vardır. Koca maçta yaptıkları en büyük olay 1-3-1 savunma oldu.

Efes Pilsen, Pınar Karşıyaka eşleşmesi ise çoğuna göre büyük bir sürpriz ile başladı ve Karşıyaka Efesi yendi. Ben daha önce birçok yazımda Karşıyaka’yı şampiyonluk adayları arasında gösteriyordum hatta Türkiye kupası öncesi yıldız oyun kurucularını Barca’ya sattıkları için yönetimi şampiyonluğu satmakla suçlamıştım. Şimdi oyun kurucuları Geno takımla büyük bir uyum sağlamış durumda diğer iki yabancıyı zaten biliyoruz, bunlara Asım ve Barış’ın üst düzey oyununu da katarsak ortaya çok klas bir takım çıkıyor. Pınar Karşıyaka için daha o zamanlardan Emre Bayav ile Pastal’ın oyuna daha çok katkı yapmasını yoksa şampiyonluğun imkânsız olduğunu yazmıştım. Şimdi bu ikili de oyuna katkı vermeye başladı. Açıkçası Efes’in işi çok zor, tarihi boyunca yaşadıklarının tümünü birden bir senede yaşadılar. Karşıyaka karşısında böyle bir Efes’i bulmanın rahatlığı ile turu geçecektir.

Fenerbahçe Ülker, Antalya Büyükşehir Belediyesi eşleşmesinde oyuncu faktörü Fenerbahçe Ülker cephesinde çok ağır basıyor ama Fenerbahçe Ülker, Antalya Büyük Şehir Belediye karşısında oldukça zorlanacaktır. Çünkü Antalya coahing olarak Fenerbahçe Ülker’in çok ötesinde yönetiliyor. İlk maçın sonunda Antalya maç sonu stersine yenildi, daha önce buralarda oynamış tecrübeli oyunculardan kurulu Fenerbahçe Ülker karşısında çok basit hatalar yaparak maçı adeta hediye ettiler yoksa Fenerbahçe Ülker karşısında şimdi 1-0 önde olan Antalya olacaktı. Aslına bakarsanız aynı maç sonu stresini Pınar Karşıyaka da yaşadı ama skor olarak bir hayli önde olduğu için maçı kazanmayı bildi.

Bundan iki sonuç çıkartabiliriz; bu maçları almak istiyorsan maçın sonuna ya farklı önde gireceksin yâda sonunda stres yapmayacaksın.

Toparlayacak olursak: Antalya koçu Fenerbahçe Ülker koçuna göre kadrosunu daha efektif kullandı ama takımı buralarda oynamaya alışık olmadığı için sonunda maçı kaybettiler

_UMUT YENİCE_

Umut Yenice AEK takımına transfer olan 2. Türk oyuncu oldu. Umut’u ilk gençler Türkiye şampiyonasında izlemiştim, sonrasında Fenerbahçe’de oldukça başarılı bir sezon geçirip Ülker’e transfer olmuştu, orda sakatlanınca süre alamadan sezonu kapatmıştı. Daha sonra BJK ve Galatasaray formaları ile izledik ama Fenerbahçe'deki formunu bu seneye kadar izleyememiştik. Bu sene hem ribaunt hem de sayı kategorilerinde ilk 10da olan tek Türk oyuncuydu. All Star seçilmemesi büyük talihsizlikti.

Umut umarım Yunanistan da başarılı olur.

NBA LIVE  

Posted by basketçi

David Stern’ün gece uykusunda gördüklerini tahmin edebiliyorum. Herhalde bütün kâbusları NBA finalinin San Antonio Spurs ile Detroit Pistons arasında oynandığı üzerinedir; güzel düşlerini ise Boston Celtics ile Los Angeles Lakers finali süslüyordur. İlkinde yani kâbusunun sonucunda: Büyük ihtimal NBA reytinglerinin bir anda tüm dünyada düşmesi forma satışlarının gerilemesi, reklâm pazarının daralması gözlemlenir. Diğer ihtimalde yani güzel düş gerçekleşirse NBA tavan yapar hatta patlar, reyting patlaması yaşanır, ortalık Garnet, Kobe hatta Odom, Gasol, Ray Allen ve Pierce formalarından geçilmez ve pazar oldukça büyür.Bizim için Galatasaray-Fenerbahçe rekabeti ne ise NBA içinde Boston Celtics-Los Angeles Lakers rekabeti de aynı anlamı taşıyor.

Lakers’ın başarıya hep uzun oyuncular ile ulaştığını biliyoruz. George Mikan, Wilt Chamberlien, Kerim Abdul Jabbar, Shaq ve şimdide İspanyol uzun Gasol. Gasol, Kobe ile iyi bir ikili oldular, Ming ile T-mac'in yakalayamadıkları dinamizmi yakalamış gözüküyorlar. Kobe şu an için bana göre NBA'in en iyi ve en öldürücü oyuncusu ve en olgun dönemini yaşıyor. Yeni yetmeler özellikle benim öğrencilerim Lebron fanatiği olsalar da Kobe’nin neler yapabileceğini pek bilmiyorlar. Gasol sadece Kobe ile değil takımın diğer fasulye sırıkları ile de iyi anlaşıyor. Gasol, Odom, Luke ve hatta Radmanoviç aynı anda sahada yer alabiliyor buda Lakers’ı hem şut sokan hem koşabilen hem de ribaunt alıp blok yapabilen bir takım haline getiriyor.

_YILIN GM’İ_

Bu yılın GM ödülü Los Angeles Lakers takımından ‘’Jery West’e’’ veya Boston Celtics’’ takımından ‘’Kevin Mc Hale’e’’ verilmeli. İki eski efsane oyuncu eski takımlarına öyle bir kıyak yaptılar ki tüm dengeleri alt üst ettiler. Jery West Lakers’ın Genel Menajeri iken Divac’ı yollayıp Kobe’yi alarak takımına şampiyonluk yolunu açmıştı şimdide Kobe’nin yanına Gasol’u monte ederek yeni bir şampiyonluk için Lakers’a yol açmış oldu.

İlk senaryo yaşanırsa ben sırf Manu ve Billups için gene izlerim ama birçok kişi bırakın gece yatağından kalkmayı tekrarına bile göz atmaz. İkinci senaryonun gerçekleşmesi halinde ise ortalık toz duman olur ama bunların hepsi şimdilik farazi tabi, çünkü her şey sahada belli oluyor. NBA de play off’lar için bir söylem vardır; Çocuklarla erkeklerin ayrıldığı yer derler. Yani erkekler mücadeleye sahada devam ederlerken çocuklar evde televizyondan takip ederler maçları.

Play offlar öncesi en üzüldüğüm takım Golden State Warriors’un play offa kalamaması oldu, herhalde bu takım doğuda olsa 3. sıradan dahi play off’a girebilirdi. Vahşi batı dedikleri bu olsa gerek.

-GEÇ GELEN GELİŞİM-

Murat Murathanoğlu Hidayet NBA’e ilk adım attığından bu yana hep aynı şeyin üzerinde ısrarla duruyordu. Hatta ustaya sataşan bazı yazarlar başka bir şey bilmez aynı şeyi tekrarlar durur diyorlardı ama bu yıl ustanın ne kadar haklı olduğunu gördük. Hedo tıpkı ustanın söylediği gibi istatistik kâğıdının her yerini doldurdu ve açıkçası bu ödülü de hak etti. Hedo bu oyununu belki anca oturtabildi ama ilk yılından beri aynı mantalite ile oynasaydı şimdi aldığı ücretin çok daha fazlasını kazanıyor olurdu dahası 3-4 kez all star seçilmişti bile. Neticesinde beklenen oldu ve Hedo en çok gelişim gösteren oyuncu ödülünü aldı.19,5 sayı 5,7 ribaunt ve 5 asist ortalamaları zaten bir all star ortalamaları idi. Seneye inşallah all star da seçilecek ama bu sezon şampiyonluk neden olmasın? Orlando Magic şampiyonluk için tecrübe hariç tüm yeteneklere sahip, Hidayet buralarda hem Kings ile hem de Spurs ile oynadı fakat süre alan diğer oyunculara baktığımızda tecrübe eksikliğini açıkça görebiliyoruz. Doğuda Boston karşısında düşükte olsa bir şansları olduğuna inanıyorum. Sonuç olarak MIP ödülü NBA’in en saygın ödüllerinden birisi ve bu ödülü almak büyük bir başarı.

Benim kişisel favorilerimde David Stern’ün hayal ettiği yönde, doğu için Boston Celtics’i favori görüyorum. Onlara alternatifim ise Orlando Magic ve tabiî ki Detroit Pistons. Batıda ise Lakers’ı favori görmekle birlikte hemen her takımın küçükte olsa şansi olduğunu düşünüyorum. Tabii bu takımlar içerisinden Spurs’u asla es geçmemek gerekiyor ilk neden Tomjanovich’in dediği gibi ‘’Asla bir şampiyonun yüreğini küçümsemeyeceksin’’, diğeri ise gerçek anlamda makine gibi oynuyorlar ve bugüne kadar kimseye acıdıklarını görmedim. Şunu net bir şekilde biliyorum ki işin sonunda Spurs şampiyon olursa kimse şaşırmayacak ve NBA’in herkese mavi boncuk kapsamında dağıttığı ödül anlayışı neticesinde bu kez MVP ödülünü Manu’ya verecekler.

Gelelim hayal kırıklıklarına; ne olursa olsun Denver’dan biraz daha gayret göstermelerini beklerdim, kimsede olmayan oyuncular bir arada ama uyum sıfır belkid e Kidd’i onlar alsalar biraz daha derli toplu oynayabilirlerdi. Suns için ne kadar hayal kırıklığı demek doğru olur bilmiyorum çünkü hem Spurs dehşet bir seri çıkartıyor bunun yanında bu güne kadar Spurs’a zaten bir üstünlük sağlayamadılar, zaten o üstünlüğü onlar sağlasalar daha önce şampiyonluk yaşayabilirlerdi. Benim gözümde batının plasesi ise arılar bu yıl olmasa da onlarda Magic gibi ileride çok can yakacaklar.

Yılın bu mevsimini çok seviyorum NCAA finallerini izledik, Uleb Cup finallerini izledik sırada Final Four var ve ligimizde ve NBA de play off heyecanı var, daha ne olsun J

Herkese iyi seyirler.

OYUN KURUCULAR ‘’OYUNU KURAMADILAR’’  

Posted by basketçi


Rakip Badalona gerçekten çok güçlü takım. Daha yılın başında bu kupanın favorisi olarak gördüğüm bir ekip. Hakemler bu ekibe karşı oldukça cömert davrandılar ama maçın kaybedilmesinin tek bir sebebi var oda oyun kurucularımızın nerdeyse sıfır katkı ile oynamaları. Hele Cüneyt Erden her iki maçta da çok kötü oynadı, sadece isabet kaydedememesi değil mesele, oyuna herhangi bir katkısını da göremedik. Cüneyt’in hücumunun sadece 3 sayı çizgisinin ötesinden ibaret oluşu Galatasaray’ın hücumunu oldukça kısıtladı. Oyun kurucu mevkiinden hiç katkı alamadığımız maçta takımımız çok çok iyi mücadele etti. Maçı kaybetmemizin tek sebebi yaptığımız top kayıplarıydı. Oyun kurucularımızın katkı yapamaması top kayıplarını da beraberinde getirdi.

Aslına bakarsanız maçı çok iyi başladığımız ilk periyotta kaybettik. Periyotlara baktığımızda bir periyot berabere bitmiş, iki periyotu biz almışız, sadece ilk periyotu 10 sayı farkla kaybetmişiz ve bu 10 sayılık averajı bir türlü yiyip bitirememişiz.

Oyun kurucularımız dışında diğer oyuncularımız rakibine yenik düşmeden oynamaya çalıştı. Murat Kaya oynadığı kısa zamanda delici oyununu bulduğu tek pozisyonda gösterdi, gerçi attığı top basket olmadı ama takibinde basketi bulduk. Hite ve Cenk oldukça iyi bir maç çıkarttılar, uzunlarımız hücum ribauntları dışında ayakta kaldılar denilebilir. Dee bu maçta benim için en büyük hayal kırıklığı idi. Türk Telekom’un kazandığı Badalona maçını El Amin’in etkisi ile kazanmıştık. Dee rakiplerine El Amin gibi üstünlük sağlama bir yana varlık dahi gösteremeyince yani güvendiğimiz dağlara kar yağınca maçı almakta imkansız hale geldi. Zaten Dee bu maçı potansiyeli çerçevesinde oynayabilseydi ve rakip guardlara üstünlük sağlasaydı seneye Avrupa’nın en büyük takımlarına çok büyük paralara transfer olurdu.

Galatasaray Cafe Crawn takımına, başta Özyer olmak üzere bize yarı final oynama gururunu yaşattıkları için çok teşekkür ediyorum. Umarım 3.lük maçında madalyayı boynuna takan taraf biz oluruz. Rakip Moskova’nın diğer başarılı ekibi Dinamo olacak, rakipten çok bizim ülke sporunda bu tarz maçlara konsantre olma problemimiz var. Bu tarz maçlara yoğunlaşamadığımız için, madalyadan yana pek ümidim yok ama Torinoya kesin şampiyon olma ümidi ile gelen eski şampiyonun durumu da bizden çok iyi durumda olmadığı için bir 3.lük neden olmasın diyorum.

Kanal 24 Uleb Cup maçlarının yayımını beceremedi. SKY Türk bayanların kupa maçlarında dahi 5–6 saat canlı yayım yaparken. Kanal 24, ya paraya kıyamadı yâda hali hazırda olağan akışta yer alması gereken programlarına kıyamadı. Neyse merak etmeyin yarın final maçını yayımlayacaklarmış. Hazır yeri gelmişken NTV Spor da Pazar akşamları 22:00 da yayımlanacağı duyurulan NBA maçları artık gece yarısından sonra banttan vermeye başladı. İlginç……

İLKER KESER


basketci14@gmail.कॉम


SIKICI MAÇ GALATASARAY’IN  

Posted by basketçi


Hayatımda izlediğim en sıkıcı maçlardan biri idi. Özyer çok akıllı bir tercihle birbirini çok iyi tanıyan iki takım arasında, 5 ABD’li ile maça başlayarak ezberi bozan taraf oldu ve bunun avantajını maçın başında iyi kullandı. Maçta tempo namına hiçbir şey yoktu. Herhalde maçı izleyen Torinolular bilet paralarını çıkışta geri istemişlerdir.

Maçı bir taraf hak etti diğer taraf hak etmedi demek yanlış olur. Her iki takımda oldukça kötü bir basketbol oynadı. Her maçı az hata yapan takım, doğruları daha fazla olan takım kazanır. İki ezeli rakipte çok hata yapmasına rağmen sonuç olarak daha iyi ribaunt alan, daha fazla fast break atan, daha sert pota altı savunması yapan, rakibine oranla daha iyi dış şut sokan ve daha isabetli faul atan takım kazandı.

Beşiktaş’ın pota altı oyuncuları; Efes Pilsen’in pamuk şekeri kıvamındaki oyuncularına karşı oldukça sert oyuncular olarak görünebilir ama Galatasaray’ın pota altı oyuncuları gerçekten çok sert adamlardan kurulu. Kayada daha öncede yazdığım gibi Gaines karşısında çok yumuşak kaldı, onun sertliğine ulaşamadı. Zamanında Barselona, Efes Pilsen’i 4. uzunu ile elerken pota altının önemini orda görmüştük, Galatasarayın pota altı gerçekten çok zengin. Hem sert, hem şutör hemde ribauntçu oyuncular bir arada.

Özyer çok iyi bir taktisyen rakibini çok çok iyi analiz eden bir koç. Bunu daha önceki iki turda çok rahat gördük. Fransız ve İspanyol ekipleri neye uğradıklarını şaşırmıştı, oyuna her iki turda adeta hükmetmişti. Ama bugün 8/1 ile oynayan Cüneyt’in sürelerinin hiç olmazsa bir kısmını Murat ile paylaştırabilirdi.

Özyer’in bu takıntısını da daha önce yazmıştım her maç ya Cenk’i ya da Murat’ı rotasyondan kesip hiç oynatmıyor. Bunu belki rotasyonu eşit olarak dağıtmak ve maç içerisinde taşlarla fazla oynamamak için yapıyor ama ara sıra bu düzenin dışına çıkılmasında herhangi bir zarar göremiyorum. Mesela bu akşamki maçta; belki de Ülker’deki şampiyonluktan dolayı gönül borcu olduğunu düşündüğüm Cüneyt’in yerine Murat en az 3–5 dakika oynamalıydı diye düşünüyorum.

Maçı getiren son şutun kesinlikle şans şutu olduğuna inanmıyorum, çünkü Cüneyt’in daha önce kullandığı şutların dışında pozisyon gereği atılmış bir şuttu. O pozisyonu da bulup şutu atamıyorsan zaten kaybetmeyi haketmişsin demektir.

Beşok bugün büyük bir özveri ile sahaya çıktı ve çok kritik bir yerde çok önemli bir blok yaptı, yaptığı faullerde oldukça yerinde idi. Bugün o olmasa belki o faulleri diğer uzunlar yapacaktı ve belkide Galatasaray oyunun sonuna uzunsuz olarak girip maçı alamayacaktı. Attığı üçlük ise cabası.

Gecenin sonunda kazanan Türk basketbolu oldu, yarı finalde İspanyol ekibine karşı Galatasaray Cafe Crown’a bol şans ve başarılar. Beşiktaş Cola Turka’yıda buraya kadar gösterdiği büyük başarı için ayrıca tebrik etmek gerekiyor.

İLKER KESER

basketci14@gmail.com

Related Posts with Thumbnails