9–0  

Posted by basketçi


Ligimiz bu sene geleneksel haline gelen Efes-Ülker finalini yaşayamayacak, artık klişe haline gelen eşleşme bu sene finalde değil yarı finalde gerçekleşti. Lost’un 3. sezon 11. bölümünde Hugo masa tenisi maçından önce Sawyer’a pes etme var mı? Diye soruyor, oda pes etmenin ne demek olduğunu soruyor. Hugo; birisi 11–0 öne geçerse diğeri pes etmek mecburiyetindedir diye açıklama yapıyor.

Fenerbahçe Ülker, rakibi Efes Pilsen ile oynadığı son 9 maçın hepsini kazandı. Gidişata bakarsak Efes bu seride de süpürülecek gibi duruyor. Şimdi asıl soru, eğer seri 11-0’a gelirse Tuncay Özilhan yönetimindeki Efes Pilsen '' pes'' diyecek mi?

Dünya sürekli olarak değişiyor ve büyüyor bu büyümeye ve değişikliklere uyum sağlayanlar devamlı olarak ayakta kalıyorlar, uyum sağlayamayanlar ise varlıklarını devam ettirseler bile başarılı olamıyorlar.

Efes Pilsen'i biz her daim altyapıdan oyuncu yetiştiren bir kulüp olarak bildik, yalnız özellikle Oktay Mahmuti döneminde, Efes Pilsen organizasyonu altyapısından gelen gençlere sahip çıkamadı. Baktığımız zaman; Serhat Çetin, Engin Atsür, Ömer Onan, Barış Ermiş, Tufan Ersöz, Cenk Akyol, Erkan Veyseloğlu gibi üst düzey oyuncular başka takımlara hizmet ediyorlar.

Eğer başarılı olmak istiyorsan yerli oyuncu kadron en iyi olacak, onların yanına getirdiğin yabancılar yerliler ile beraber daha büyük bir güç oluşturmana yardım edecek. Efes Pilsen bunu çok iyi yapıyordu, kendisi zaten oyuncu yetiştirme fabrikası idi bunun yanı sıra ligde parlayan Kerem Tunçeri gibi Hüseyin Beşok gibi isimleri de genç yaşta kadrosuna dâhil ediyordu.

Ne olduysa Oktay Mahmuti döneminde oldu, Ergin Ataman her çalıştığı yere Efes Pilsen altyapısından tanıdığı isimleri peşinden götürürken Efes Pilsen kaptanı Ömer Onan’a dahi sahip çıkamıyordu. O Ömer’in son iki şampiyonluğu açan anahtar olduğunu unutmayalım. Ergin Ataman Türk Telekom’a gitti Erdal Biboyu yanında götürdü (Bibo o sene Avrupa şampiyonası kadrosunda milli takımda yer bulmuştu) Karşıyaka’ya gitti Alpay Öztaş’ı yanında götürdü, Siena’ya gitti ilk yıl Alpay'ı ikinci yıl Mirsad’ı yanına aldı. Ergin Ataman Efes Pilsen altyapısına bu kadar güvenirken Efes Pilsen kadrosundaki yerli isimler bir bir azaldı nedense.

Değişen dünya düzeninde ya kendi sistemini kabul ettireceksin ki Efes Pilsen kendi sistemini yukarıda yazanlar ışığında kendisi mahvederek bu yolu baştan kapattı yâda değişiklere başka şekilde ayak uyduracaksın.

Şimdi Efes Pilsen'in yapması gereken bir kaç yol var:

1. yol; ne olursa olsun mücadeleye devam diyecekler ve kadrolarına katabildikleri kadar yerli ve yabancı yıldız katıp işi sürpriz sonuçlara bırakmayacaklar.

2. yol; takımı başka bir şehre taşıyıp arkalarına en azından bir şehrin tamamını alacaklar ki bazıları İzmir falan diyor, kesin olarak söylüyorum İzmir de Efes Pilsen olarak mücadele ederlerse durumları İstanbul’dakinden farklı olmaz kimse Efes Pilsen’i Karşıyaka’yı, Göztepe’yi, Altay’ı destekler gibi desteklemez.

3. yol; Ülker'in gittiği yoldan gidecek ve kendisine bir takım seçip bundan sonra sponsor olarak devamını idame ettirecek ama bu yol 30 yıllık geçmişe sahip bir takıma pek uyar mı bilmem.

Aslında konunun özü burada yatıyor 30 yıllık bir takım nasıl olurda halen seyirci potansiyeline sahip olmaz?

Bundan evvel Galatasaraylısı Beşiktaşlısı Fenerbahçelisi özellikle Avrupa mücadelesinde hep Efes Pilsen'i destekliyordu ama şu an kendileri Ülker'in gücü ile palazlandıkları için hepsi kendi takımının peşine takılmış durumda.

Efes Pilsen'in her durumda basketbolun içerisinde olmasını diliyorum, onlarsız basketbolu düşünmek dahi istemiyorum.

Efes Pilsen ile ilgili olarak daha önce yazdığım yazılarda benzer konulara değinmiştim.

http://www.basketbolhaber.com/content/view/18320/45/

http://www.basketbolhaber.com/content/view/19350/46/

Maç yazısından çok durum değerlendirmesine benzedi ama bu seride değerlendirecek bir şeyler hakikaten yok, Fenerbahçe Ülkerli oyuncular forma aşkıyla bile bu seriyi rahatlıkla geçecektir. Yalnız ilk maç şunu gösterdi ki Efes Pilsen'in pota altı en fazla pamuk şekeri kadar sert. Ömer Aşık başta olmak üzere Fenerbahçe Ülker uzunları inanılmaz bir üstünlük sağladılar Efeslilere.

Beşiktaş Cola Turka- Türk Telekom Ankara

Eşleşmenin ilk maçı son 4 dakikaya kadar kafa kafaya geçti ama son 4 dakikada zaten savunma direnci üst noktada olan Beşiktaş Cola Turka vidaları iyice sıkarak savunmanın direncini arttırınca bırakın hücum etmeyi Telekom pas bile yapamadı. Bunun neticesinde Beşiktaş rakibi karşısında 1-1lik eşitliği sağladı.

Beşiktaş'ın seri öncesi rakibine göre iki tane avantajı vardı ilki seyircisi (yine muhteşemlerdi) ikincisi ise savunma dirençleri, Beşiktaş maç boyu baskılı bir savunma yaparak rakibini 17 top kaybına zorladı. Maçın anahtarı da zaten bu top kayıpları oldu.

Serinin kilit sorusu ise Beşiktaş her maç bu savunma gücünü ortaya koyabilecek mi?

Çünkü Telekom; ligin en tempolu basketbolunu oynayan takımı, transation game'i yani geçiş oyununu çok iyi oynuyorlar. Hücumda topu çok hızlı çeviriyorlar bunun neticesinde çok fazla boş dış atış buluyorlar, isabet yüzdeleri de oldukça etkileyici.

Ligde daha hızlı daha tempolu oynayan bir Türk takımı yok. İç dış dengesi çok sağlam, baktığınız zaman uzunlar ile kısaların toplam sayıları nerdeyse birbirine eşit, oyunları gereği hızlı top dolaştırdıkları ve top çok fazla içeriye inip geri dışarıya çıktığından fazla miktarda boş dış atış buluyorlar bunu da Bekir, Barış, Haluk gibi dış adamlar çok iyi değerlendiriyor ve sokuyorlar. Top hızlı dolaştığı için boş adamı çabuk buluyorlar.

Top pota altına gittiğinde yardım getirmezsen içeriden sayı yemen garanti olduğu için kısa yardımı geliyor Telekom bu yardımı da boş adamı bularak cezalandırıyor. Ayrıca El Amin'in penetre paslarıda savunmanın dengesini alt üst ediyor. Telekom basit ama etkili oynuyor basketbolun doğrularını yapıyor, bana göre tek zaafları yeteri kadar sert savunma yapamamaları ama hücumdaki etkinlikleri ile bunu kapatmaya çalışıyorlar.

Telekom seri boyunca aynı oyununu devam ettirecektir, burada asıl merak edilen Beşiktaş Cola Turka her maç özellikle deplasmanlarda ilk maçtaki kadar etkili olabilecek mi?

This entry was posted on 20 Mayıs 2008 Salı at 11:27 . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

0 yorum

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails