ŞİFRELİ YAZI  

Posted by basketçi

Bu yıl basketbol için değişik bir yıl olacak. Basketbol severler; yıllar önce Euro Leage maçlarında Cine 5’in Süper Spor’u ile kısa bir tecrübe yaşadığı şifreyle tam anlamı ile tanışmış oldular. Kişisel fikrim ülke basketbolumuzun henüz şifre olayına hazır olmadığı yönünde. Basketbol henüz geniş kitlelerin seyir zevkine girmediği için bu girişim geri tepebilir. Üstelik basketbol liglerimiz de yer alan takımların bir çoğu müessese takımı, geride kalan ekiplerinde nerdeyse tümü sponsor ön isimli. Maçların şifreli kanaldan yayınlanması neticesinde yeteri kadar reklâmını yapamayacağını düşünen takımlar yavaş yavaş ligimizden ellerini ayaklarını çekip iyice futbola kayabilirler. Yayın gelirlerini arttıralım derken iyiden iyiye yerleşen sponsor sisteminden olmayalım.
Ligimizde tam 6 tane müessese takımı mevcut:
Türk Telekom-Efes Pilsen-Banvit-Aliağa Petkim-Oyak Renault-Erdemir
7 ekibin sponsoru var:
Galatasaray Cafe Crown-Fenerbahçe Ülker-Darüşşafaka Cooper Tires-Pınar Karşıyaka-Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi-Beşiktaş Cola Turka-Casa Ted Kolejliler
Geriye 3 takım kalıyor onlarda belediye takımı:
Mersin Büyük Şehir Belediyesi-Antalya Büyükşehir Belediyesi-Kepez Belediyesi
Belediye takımları da bir nevi reklâm amaçlı kurulmuş takımlar çünkü hepsi güney temsilcisi ve bu iki ilimizin konaklamadaki yatak sayısı nerdeyse ülkenin geri kalanına eşit durumda.
(Takımlar ligdeki sıralamaya göre yazılmıştır.)
Bu uygulamanın etkisini ileriki yıllarda daha iyi göreceğiz ancak Efes Pilsen Euro Leage maçlarını açık kanaldan yayınlatarak bu konuya bakış açısını herkese belli etmiş durumda.
Ülkemizde basketbolun sıçrama yaptığı dönemlere kısaca bir göz atarsak karşımıza hep televizyon yayınları çıkıyor. Ben basketbolumuzu 3 ayrı kuşağa ayırıyorum.
1. Kuşak Beyaz Gölge kuşağı
TRT ekranlarında yayınlanan efsane dizi ülkemizin bir anlamda basketbol ile tanışmasını sağlamış ve bu günlerin temelini atmıştır. Bu kuşak Yugoslavya’yı yenip Balkan Şampiyonu olan Efe Aydanlardan başlayıp Koraç Kupasını kazanan Tamer Oyguçlara kadar herkesi etkilemiştir.
2. Kuşak ise Efes Pilsen’in Avrupa da fırtına gibi esip iki final oynadığı ve bizi gururlandırdığı, yaş olarak bizim dönemimiz. O zamanlar hatırlıyorum da antrenman saatlerimiz bile Efes Pilsen’in Avrupa maçlarına göre ayarlanırdı.
Koç bize Perşembe akşamı şu saatte antrenman var dediğinde tüm takım itiraz eder ve hocam o saatte Efes Pilsen’in maçı var derdik. Hocada yapma ya der ve antrenman saatini ona göre ayarlardı.
79 jenerasyonu yani Kerem Tunçeriler, Hidayet Türkoğulları, Mehmet Okurlar vs. böyle ortaya çıktılar.
3. Kuşak ise 2001 Avrupa şampiyonasında oynadığımız final’in yarattığı etki ile yaşanan patlamadan oluşan 87 jenerasyonu. Cenk Akyollar, Semih Erdenler, Oğuz Savaşlar vs. bu dönemin neticesinde ortaya çıktılar.
Tabiî ki hem 79 hem de 87 jenerasyonu, 2001 ve 2010 şampiyonalarını göz önüne alınıp federasyon tarafından özel bir ilgi gösterilerek, o dönemlere verilen ağırlık neticesinde bu oyuncular kendilerini geliştirdiler ama dikkatli bakacak olursak her 3 dönemde de basketbolun televizyondan izlenme oranının en üst seviyelerde olduğunu görürüz.
Beyaz Gölge efsanesi günümüze kadar ulaşmış durumda, Efes Pilsen’in maçlarından sonra tüm okul hatta tüm öğretmenlerimiz bunu konuşurlardı, basketbola ilgimi bilen herkes bir şekilde Efes Pilsen maçlarını heyecanla benimle tartışmaya çalışırlardı. 2001 sonrası tüm çocuklar bir anda 12 Dev Adamdan biri olma hayali ile yaşıyorlardı. O dönemde yaptığımız basketbol okullarına rekor katılım oluyordu, seans yetiştiremiyorduk.
Bütün bunlar başarı ile beraber televizyonun katkısı ile evlerimize ulaşıyordu. Elbette ki başarı olmadığı sürece ortada izlenebilir bir şey olamaz ama bu haliyle başarıda gelse birçok kimsenin haberi dahi olmayacak.


İLKER KESER
basketci14@gmail.com

Galatasaray Knicks  

Posted by basketçi


90’lı yılların en etkili takımlarından olan Pat Riley yönetimindeki New York Knicks’e; Charles Oakley, eski Efes Pilsen oyuncusu Anthony Mason ve efsane pivot Pat Ewing gibi oyunculardan kurulu center-power forvet-small forvet üçlüsünün fiziklerine, pota altını savunmada ve hücumda domine ediş biçimlerine atıfta bulunarak New York Knickerbockers lakabı verilmişti.
Galatasaray Cafe Crown da Murat Özyer Zizic,Milojevic ve Erdem’i aynı aynı anda oynattığı zaman aklıma hemen New York Knickerbockers geliyor. Pat Ewing önderliğindeki Knics ekibi 90’lar boyunca Önce Jordan’a, Jordan’ın basketbola ara verdiği iki yılda Hakem Alojuwon’a toslayıp şampiyonluk göremeden bir devri kapatmışlardı.
Zizic, Milojevic ve Erdem üçlüsüne Gurovic de eklenince ortaya inanılmaz fizik gücü ile beraber 4 tane aynı tipte topla oynayabilen, koşabilen, hem yüzü dönük hem de sırtı dönük oynayabilen dahası şut sokabilen olağandışı bir ekip çıkıyor. Bu oyunculara 4 ve 5 numaraları bu sene büyük bir başarı ile oynayabilen Cemal Nalga’yı da ekleyince deyim yerindeyse beton gibi bir takım oluyorlar. Cemal Nalga bu sene özellikle hücum ribauntlarını ve bitiriciliğini çok fazla geliştirdi ve takımdaki yerini sağlamlaştırdı.
Galatasaray Cafe Crown maça Cüneyt’in sakatlığı nedeni ile alışık olduğu düzenin dışında başlamak zorunda kaldı. İlk beş başlayan 3 yabancısından birini kesip oyun kurucu mevkisinde Marshall Strickland ile başlayınca pota altında da Cemal Nalga ile başlamak zorunda kaldılar.
Hızlı ve Öfkeli serilerinde, arabalar yarış esnasında NOS’un nitro kitlerinden ilkini ateşleyince hızları birden artar sonra ikinci nitro kitini patlatırlar ve son sürate ulaşırlar. Murat Özyer 2. yarının hemen başında Cüneyt Erden’i oyuna alarak ilk nitro kitini ateşleyerek ilk iki periyotta üstünlük sağlayamadığı rakibine karşı dengeyi sağladı. Son periyotta ise 2. kiti yani Hüseyin Beşok’u sahaya sürerek de rakibini geçmeyi başardı. Sonuç olarak modifiye özellikleri yani, elindeki kadrosu elindeki silahları daha fazla olan Galatasaray Cafe Crown, Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi’ni geniş kadrosunun avantajı ile finiş çizgisinde olsa dahi geçti.
Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi koçu Cengiz Karadağ oyun kurucusu Monty Mack’i yanında fazla tutunca maçı elinden kaçırdı. Özellikle son 1 dakikada sahada olması gerekirken, koç maçın sonunu İlker ve Murat Yolcu ile oynamayı tercih etti. İlker sakatlanınca son 40 saniyede oyuna giren Mack, belki koçuna kızdığından belki de oyuna soğuduğundan üst üste iki hata yapınca Konya ekibi mükemmel mücadele ettiği maçı kaybetmek durumunda kaldı. Mutlu Akü Selçuk Üniversitesi’nin pivot’u Ekene Ibekwe son derece atletik ve seyir gücü yüksek bir oyuncu. Bundan sonra dikkat ile izlemenizi tavsiye ederim. Ekene Ibekwe, Monty Mack ile skor gücünü de sırtlamış durumda ama bu iki oyuncuya yerli oyunculardan sadece Ufuk Kaçar yardımcı oluyor. Ufuk Kaçar’ın takıma yaptığı liderlik ve sahaya yansıttığı azim ve mücadele üst düzeyde ama İlker, Yolcu, İbrahim Öztürk gibi kısalar daha fazla katkı yapmalı. Özellikle ilk beş başlayan İbrahim Öztürk dış şutlardaki başarısını arttırmalı.
Cüneyt ve büyük oyuncu Hüseyin Beşok’un katkısından bahsettik ama Amerikalı skorer Antonio Graves olmasa 4’te 4 yapmak oldukça zor olacaktı. Erdem, Zizic, Milojevic ve Cemal bu üç oyuncunun dışında günün etkili isimleri idi. Marshall Strickland ve Gurovic ise günün hayal kırıklıkları idi ama geniş kadrolarda öne çıkan isimler bekleneni veremeyen oyuncuların açığını da kapatabiliyor.
Galatasaray Cafe Crown bu yıl Efes Pilsen ve Fenerbahçe Ülker arasından sıyrılıp şampiyon olabilir mi bilmiyorum ama camia böyle bir şampiyonluğa oldukça aç. Buna rağmen tribünlere baktığımızda bir türlü dolu göremiyoruz. Galatasaray Cafe Crown takımında Murat Özyer yer yer eleştiriliyor ve sorgulanıyor.
Galatasaray Cafe Crown geçen sene tarihinin en büyük başarılarından birine imza atarak Uleb Cup’da yarı final oynadı; bu yıl da oldukça etkili bir kadro kuruldu ama seyircide ve taraftarlarda hala bir “ acaba” var.
Geçen sene Beşiktaş Cola Turca koçu Ergin Ataman’ın yaptığı iddialı açıklamalar seyircisi ile oldukça etkili bir sinerji oluşturmuş ve her maçı dolu tribünlere oynamışlardı. Ergin Ataman sadece takımına değil tüm camiaya liderlik etmişti, her fırsatta hem ligde hem de Uleb Cup da şampiyon olacaklarını deklare ediyordu. Beşiktaş belki şampiyon olamadı ama arkasına aldığı muhteşem seyircisinin verdiği coşku ile şampiyon olabilirdi.
Murat Özyer’in basketbol bilgisine ve sahada sunduğu basketbola inanılmaz derecede güveniyorum. Yalnız Murat Özyer yapısı itibari ile sakin duruşu ve yaptığı temkinli açıklamalar ile camiayı havaya sokabilecek bir tip değil. O yüzden şampiyonluk takım içerisinden birileri tarafından her fırsatta telaffuz edilerek camia hareketlendirilmeli.


İLKER KESER
basketci14@gmail.com

ÇEKİRGE HESABI  

Posted by basketçi


Hesap gayet basit, çekirge bir sıçrar iki sıçrar üçüncüde küüt diye yere çakılırmış. Mario Kasun’suz Efes Pilsen de zar zor ama bileğinin hakkı ile kazandığı iki maçtan sonra bu kez maçın sonunu getiremedi.
Efes Pilsen maçın genelinde tam sahada, ikili sıkıştırmalı baskıyı tercih etti. Yunan ekibinin oyun kurucuları her pozisyonda bu baskıyı dikine geçip yararak pota altına kadar inip adeta ikiye bir hücum ettiler, yani uzunu üzerlerine çekip boş pası pota altına indirdiler. Uzun oyuncularda Efes Pilsen kısalarının kayarak yardıma gelip pas arası ve yardım yapmamalarından dolayı her pozisyonu; ya smaç atarak ya bomboş sayı atarak ya da basket faul çıkartarak bitirdiler. Bu derece baskılı oynamayı seçen büyük koç Ergin Ataman neden Sinan Güler’e daha fazla şans vermiyor anlayamıyorum. Bence her maça Sinan ile başlamalı ve ona uzun süreler vermeli.
Kerem Gönlüm’ün adeta cengâver gibi direnmesine Kaya ve Kakiouzis yardım etmeyince pota altında hep yenildik. Geride kalan üç maça baktığımız da Mario Kasun’un yokluğunun Efes Pilsen’i oldukça zayıflattığını gördük. Panionios takımı asla Efes Pilsen kalibresinde bir takım değil. Bu maçta aldığımız yengiyi ileride çok fazla arayacağız Mario Kasun’un sakatlığı dolayısı ile getirilen Amerikalı pivot Dwyane Jones bu maçta az bir şey katkı verseydi bu maçı kazanabilirdik ama katkı bir yana yaptığı saçma sapan faullere öyle bir centilmenliğe aykırı faul ekledi ki gözlerimize inanamadık. Demek ki Avrupa kuralları ona fazla anlatılmamış. Dwyane Jones katkı yapmazsa Efes Pilsen’in işi çok zor.
İlk iki maçın kahramanı oyun kurucumuz Milos Vujanic süper kahraman kostümünü çıkartarak normal haline döndü. Sayı üretilemeyen 3. çeyreğin başı dışında çok dengeli bir sayı dağılımı oldu ama o tarz kısır döngülerde sayı bulmakta sancılanılan dönemlerde ortaya esas oğlan olarak çıkması beklenen Charles Smith paso karavana atıp demirci ustası gibi habire çemberin demirini dövünce rahat kazanmamız gereken bir maçı kaybettik. Charles Smith’in ve takımın diğer kalanının attığı her boş şutu potamızda fast break olarak geri gördük. Efes Pilsen nerdeyse hiç fast break bulamadığı gibi rakibin bol bol bulduğu boş şutları da kendi hücumunda bir türlü bulamadı. Kullandığı atışların tamamı el üzeriydi dersek fazla abartmış sayılmayız.
Efes Pilsen için bu maçın bir kaza olduğunu düşünüyorum çünkü Efes Pilsen gibi bir takım kolay kolay bir daha böyle bir 3. çeyrek yaşamaz. Maç boyu sarf ettiği kazanma arzusu ve savunma iştahı en büyük kredileri olarak göze çarpıyor. Bu maçın bize tek zararı en üst sırayı kapmamızı engellemesi olur, yoksa biz bu Yunan takımını deplasmanda dahi yenebiliriz.

İLKER KESER
basketci14@gmail.com

Related Posts with Thumbnails