İBRAHİM KUTLUAY, FATİH SOLAK, HASAN ŞAŞ, HASAN BEDİR, HASAN VEZİR, RÜŞTÜ RENÇBER, EMRAH BEDİR, …  

Posted by basketçi


İbrahim Kutluay, Fatih Solak, Hasan Şaş, Hasan Bedir, Hasan Vezir, Rüştü Rençber, Emrah Bedir, …
Yıllar önce Adana Demir Spor’un Hasan Şaş ve Hasan Bedir isimli iki futbolcusu o zamanlar Ankaragücü ile özdeşleşen Adnan isimli kaleci tarafından resmen kaçırılarak Ankaragücü’ne götürülmüştü. Hasanlardan Şaş olanı dünya yıldızı oldu, diğeri ise tutunamayıp geri döndü ve sonra kaybolup yok oldu.
Geçen sezon çok iyi bir performans çizen Emrah Bedir, takımın hocası Levent Eriş’in kendi takımını yüzüstü bırakıp Manisa’ya gitmesinden sonra Bank Asya 1. Lig’e çıkma şansını hemşerisi Adana Spor’a ikram eden Demir Spor’dan; bir üst ligde oynamak için ve tabiî ki profesyonelliğin gereği olarak rakip Adana Spor’a transfer oldu. Buraya kadar her şey normal görünüyor.
Adana Demir Spor’un taraftarları bu transfere tepki gösteriyorlar ve Emrah Bedir’i trafikte yakalayıp aracının için de tıpkı efsane kalecimiz Rüştü Rençber’in başına gelen tatsız olayın benzeri gibi fiziksel saldırı da bulunuyorlar.
Aslında spor tarihimiz buna benzer saldırılarla dolu, Hasan Vezir’in iki güzide kulüp arasındaki transferinden sonra yaşanan kanlı olayları hepimiz biliyoruz.
Konuyu getirelim basketbola; basketbol da bu tarz olayların olduğuna kişisel olarak hiç şahit olmadım. Üç büyük kulübümüzün de formasını giyen birçok basketbolcu oldu. Şimdiler de Fatih Solak Beşiktaş ve Galatasaray formalarından sonra Fenerbahçe formasını da sırtına geçirmeye hazırlanıyor.
Dedim ya basketbol da bütün bu karmaşaya şahit olmadım ama Fenerbahçe’nin efsane basketbolcusu İbrahim Kutluay askerlik dönüşü kulübün kapılarının yüzüne kapatılmasa da formasının kendisine çok görülmesinden sonra bir anda takımsız kaldı. Beşiktaş yönetimi çok yerinde bir kararla bu oyuncuya açık çek önerdi. Tam bu anda kafamda çanlar çaldı, bu ana kadar görülmemiş bir durum değildi bu ama İbrahim Kutluay Fenerbahçe için çok önemli simgelerden biri idi. Ne yazık ki İbrahim Kutluay bu öneriyi geri çevirdi yâda kendisini, geri çevirme ihtiyacında hissetti.
İbrahim Kutluay’ı ona en çok yakışan forma ile izlemeyi ben de çok isterim ama eğer Fenerbahçe forması ona çok görüldüyse onu mutlaka ligimiz de bir takım da hem de güçlü bir takımda görmek isterim. Onu izlemek her zaman büyük bir zevk, umarım bu zevk devam eder.
Bir spor adamı olarak ve hepsinden önemlisi bir sporsever olarak sportif alanlardaki rekabetin fanatizm maskesi altında kendilerine rant sağlayan güya taraftar topluluklarının Emrah Bedir olayında olduğu gibi şiddet gösterilerinde bulunmalarına ve bu tarz insanlara nasıl pirim tanındığına hala akıl sır erdiremiyorum. Basketbol sahaların da yaşanan çirkin olaylara baktığımız da karşımıza hep Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş, Karşıyaka vs. gibi takımların seyircilerini başrollerde görüyoruz. Burada hemen bir parantez açmak istiyorum, lafım parasını verip biletini alıp maçını izleyen taraftara değil, kendisini taraftar zanneden ve maça bedava giren guruplardan bahsediyorum. Aslına bakarsanız bu durum sadece yukarıda adını dizdiğim takımlar da değil diğer takımlarda da yaşanıyor. Ankara da defalarca Telekom’un maçını izledim, Ankaragücü’nün taraftar topluluğunun bu maçlara neden gelip yer işgal ettiğini hiçbir zaman çözemedim mesela. Bu durum sırf Ankara da değil hemen her yerde aynı duruma rastlıyoruz; Adana da Botaş maçlarında Şimşekler Gurubunu görüyoruz. Örnekleri çoğaltmak mümkün….
Spor’un tanımı özellikle okullarda Beden Eğitimi Öğretmenleri tarafından çok iyi yapılmalı ve tanıma başlarken;
‘’Spor her şeyden önce dostluk, barış ve kardeşliktir’’
Mesajı sıkı sıkıya verilmeli.
Söz Adana’dan bu kadar açılmışken Güney Sanayi’den beri ligimizde Adana’nın tek bir takımını dahi göremedik. Türkiye liglerinin ilk zenci basketbolcusunu getiren takım Adana Demir Spor 2. ligdeki mücadelesini dahi tamamlayamadı, dönem dönem Çukubirlik, Çukurova Üniversitesi, Bilfen Kolej gibi takımların 2. ligdeki mücadelelerine şahit olduk ama bu koca Adana’yı asla kesmez, Adana 1. ligde temsil edilmeyi sonuna kadar hak ediyor.
İbrahim Kutluay tıpkı Efe Aydan ve Lütfi Arıboğan gibi 200’ün üzerinde milli takım forması giymiş çok büyük bir basketbolcumuz olarak umarım kendisine en uygun takımı bir ana önce bulur ama bu takım neden Galatasaray yâda Beşiktaş olmasın?
İLKER KESER
basketci14@gmail.com

ELEMELERİN ARDINDAN  

Posted by basketçi


Elemelerin ardından diyorum çünkü Belçika zaferinden sonra elemeler bizim açımızdan son bulmuş oldu. Hatta ben olsam uzun bir NBA sezonuna başlayacak olan Hidayet Türkoğlu’na izin vererek ona tatil yapıp dinlenme fırsatı tanırım. Hedo’nun turnuva boyunca kusursuz oynayarak görevini en iyi şekilde yaptığını düşünüyorum.
Milli takımımız eleme maçları boyunca ortaya koyduğu basketbol ile izleyen herkesi tatmin eden bir performans sergiledi. Oyuncu potansiyeli açısından diğer ekiplere oranla üstün olan takımımızın zaten bu guruptan çıkması bekleniyordu ama ortaya konan hoş basketbol ve rakiplerimizin hepsini ezerek sürklase etmemiz kamuoyunu oldukça tatmin ederek seyirciyi doyurmayı başardı.
—Biz bu maçları ne için oynadık?
—2009 Avrupa Şampiyonası için.
Umarım toplum bunu asla unutmaz, çünkü Tanjeviç göreve geldiğinden bu yana koskoca ülke 2010 masalı ile uyutuldu, 2005 ve 2007 Avrupa Şampiyonaları tamamen gözden çıkartıldı. Türkiye bu turnuvaları olası madalya şansından vazgeçerek 2010’un takımını kuruyoruz masalı ile boşa geçirdi.
2006 Dünya Kupası sonrası, biz bu oyuncularla her turnuvada bu mücadeleyi gösterir ve en kötü 6. oluruz ama bu kadro ile asla şampiyon olamayız demiştim. Şimdi bu takım içinde benzer bir yorum da bulunacağım.
2006 Dünya Şampiyonası’nda ve 2009 Avrupa Şampiyonası elemelerinde mücadele eden kadrolar ile kamuoyunu tatmin basketbolu ortaya koyabiliriz ama ülke olarak bizim gözden kaçırdığımız bir ayrıntı var. Önemli olan ortaya konan bu basketbolu en baştan yani 2005 yılından itibaren sayacak olursak Hüseyin Beşok’lu, Mirsad Türkcan’lı, Kerem Tunçeri’li, İbrahim Kutluay’lı, Ömer Onan’lı, Kaya Peker’li, Oğuz Savaş’lı, Serkan Erdoğan’lı, Mehmet Okur’lu kadrolarla oynayabilmek Çünkü yıldız isimler olmadan şampiyonluk sadece hayaldir. Yunanistan, İspanya, Rusya, Arjantin ve Amerika gibi ülkeler son yıllarda şampiyonlukları aralarında bölüşürlerken hep olabilecek en iyi kadroları ile turnuvalara katıldılar. Hatta Amerika bile en iyi kadrosu ile gelmediği olimpiyatlardan ve dünya kupasından şampiyonluk göremeden ayrıldı. Ne zaman ki Lebron, Kobe, Kidd bir araya geldi şampiyonlukta beraberinde geldi.
Şimdi önümüzde 2009 Avrupa Şampiyonası var, 2010 Dünya Kupası’nda Amerika, Arjantin, İspanya ve Litvanya gibi ekiplerin arasında sıyrılmak çok zor. Amerika olimpiyatlardaki gibi bir kadro ile gelirse şampiyonluk resmen hayal olur ama önümüzdeki Avrupa Şampiyonası’na tam kadro olarak elimizdeki en iyi silahlarla katılır ve bu oyunu tekrarlarsak Polonya da şampiyonluk en azından kürsü şansımız olur. Milli takım kapıları kimsenin yüzüne kapatılamaz, o an en iyi kimse milli takımda oynamak onun en doğal hakkıdır.
Şimdi isterseniz büyük bir başarı elde eden milli takım oyuncularının hakkını onlara bir bir verelim.
Oyun kuruculardan başlayacak olursak, en önemli galibiyetlerimizin altında iki önemli isim vardı. Ender ve Kerem Tunçeri ikilisinden Kerem Tunçeri yıllardır kendisinden bekleneni nerdeyse harfiyen yaptı ama ekürisi Ender eleme maçlarında ön plana çıkan isim oldu. Ender için hemen her yazımda aynı yorumu yapıyorum, iki ucu keskin bıçak. Bu eleme maçlarında ve 2006 Dünya Kupası’nda kelimenin tek anlamı ile rakiplerini kesti doğradı ama 2003, 2005 ve 2007 Avrupa Şampiyonalarında genel olarak hep bizi kesti. Umarım oda Kerem Tunçeri gibi istikrara kavuşmuştur çünkü görünen pencerede onun alternatifi olacak bir oyun kurucumuz hali hazırda yok.
Engin Atsür ise bana göre tam anlamı ile bir oyun kurucu değil, ondan olsa olsa Serkan Erdoğan yâda Murat Kaya tarzı bir oyun bekleyebiliriz ancak bu oyuncular ile kıyaslanınca deliciliği çok zayıf ve ayakları da bu oyunculara oranla daha yavaş olduğu için kendi şutunu yaratmada zorluk yaşıyor. Bütün bunlara rağmen basketbolu çok iyi bilen dahası haddini bilen oyun yapısı ile pozitif işler yapıyor. Zaten iyi olan dış şutunu geliştirir ve istikrarlı bir şekilde şut sokarsa milli takım dâhil her takımda rahatlıkla oynar.
Shooting guard mevkisinde bu sene gerçekten çok değişiklikler yaşadık, yıllardır görmeye alıştığımız İbrahim Kutluay ve Serkan Erdoğan kadro da yoktular, Cenk ise sakatlığı nedeniyle fazla dakika alamadı. Tanjeviç de bu mevkiyi genel olarak çift oyun kurucu ile geçiştirerek en doğru hamlesini yapmış oldu.
Hemen Sinancan Güler’e ayrı bir parantez açmak istiyorum. Sinan milli takımımıza ilaç gibi geldi. Yıllardır böyle bir tarz görmemiştik. Harun Erdenay, Ufuk Sarıca, İbrahim Kutluay, Serkan Erdoğan gibi milli takım oyuncuları oldukça skorer ve şutör ama Ufuk’u bir kenara bırakırsak savunma ile pek araları iyi olmayan oyunculardı en azından tuttukları adamı yıldıran oyuncular değildi hiçbiri. Sinan belki bu isimler gibi şut sokamıyor ama onlardan çok daha iyi ve güçlü bir penetresi var ve driverlarını smaç ile bitirebilecek kadar da atlet. Hatta genel anlamda Alper Yılmaz’dan beri gördüğümüz en etkili savunmacı. Milli takımda artık tuttuğu adamı bezdirecek kilitleyecek dediğimiz bir oyuncu var. Bu tarz bir oyuncuyu büyük bir hasretle bekliyorduk. Mesela 2001 Avrupa Şampiyonası final maçında Jariç’in karşısında böyle bir oyuncumuz olsaydı belki de şu an bir Avrupa şampiyonluğumuz vardı(Alper Yılmaz o turnuva öncesi sakattı).
Hedo ve Ersan benzer çizgide oynadılar, zaten rakiplerimizin dengesini bozan en kritik üçlüklere ve hücum rebound’larına imza atan hep bu oyuncular idi. Fiziklerine oranla oldukça hareketli olmaları ve hücum zenginlikleri rakipleri perişan etti ama asıl güzel olan şut tercihlerini çok dikkatli seçmeleriydi. Hedo her maç kusursuz oynadı belki ama elemelerin MVP’si hiç şüphe yok ki Ersan İlyasova idi.
Kerem Gönlüm basketbola çok fazla şey veren bir oyuncu, bana göre Efes’ten Ülker’e, CSKA’dan Pana’ya, San Antonio’dan Laker’a her takımda rahatlıkla oynar ama bu takımlardan hiçbirinde as oyuncu olarak yani 1. tercih olarak oynayamaz. En azından 20+ dakika süre alarak oynayamaz. Çünkü Kerem ancak ikili oyunlardan pick and roll yâda pass and cut ile sayı bulabilir. En iyi yaptığı şey hücum rebound’u kovalayıp tip yapmak. Şut’u nerdeyse hiç yok bire bir oyunu eksik, tabi bunların hepsi basketbola geç başlamasından kaynaklanıyor. Yaşanan sakatlıklardan dolayı Kerem power forward mevkisini tek başına doldurmaya çalıştı hatta zaman zaman hızlı ayakları sayesinde small forward bile oynadı. Kerem’i göstermiş olduğu üstün oyundan dolayı kutlamak gerekiyor.
Oğuz Savaş eşleştiği tüm rakiplerine adeta ders verdi, Mehmet Okur’u saymazsak milli takım da ilk önce Tamer Oyguç’u sonra da Hüseyin Beşok’u pivot mevkisinde izledik. Tamer’in savunması Hüseyin’in ise hücumu elit düzeyde idi. Oğuz Savaş savunmayı Tamer gibi hücumu ise Hüseyin gibi hatta Mehmet Okur gibi yapabiliyor. 20009 Avrupa Şampiyonası’nda en etkili oyuncularımızdan birisi olacak.
Takımda yer alan diğer oyuncularımız çok az süreler aldılar ama Murat Kaya aldığı kısıtlı dakikalarda oldukça önemli işler yaptı, Ersin Görkem son yıllardaki istikrarlı oyununu milli formaya taşıyamadı, genç oyuncu Barış Hersek’i hücum rebondları dışında pek göremedik özellikle bitiriciliği çok zayıf eğer 3 numarada oynayacaksa dış şutunu geliştirmeli. Cemal Nalga oldukça iyi bir fiziğe sahip ama hücum kapasitesi çok sınırlı, sırtı dönük oyunu çok zayıf, şutu ise hiç yok. Cemal Nalga bu saatten sonra en azından bitiriciliğini geliştirmeli yani gelen asistleri pota altında sayıya çevirmeli aldığı hücum rebondlarını sayıya çevirmeli yoksa Fatih Solak’ın blok yapamayan halinden pek bir farkı olmayacak ama onda bütün bunları yapabilecek potansiyel ve yetenek var.
Gelelim Fatih Solak’a, basketbol artık öyle bir hal aldı ki oyunu tek yönlü oynayan oyunculara yer kalmadı. Dahası Solak savunmada da oldukça aksıyor, savunması tamamen blok üzerine kurulu olduğu için ortayı kapatamıyor hatta bilerek aradaki mesafeyi açıp blok kovalıyor. Tabii blok kovalarken temastan kaçınmak her zaman mümkün olmadığı için faul problemi de beraberinde geliyor.
Milli takım da oynayan her oyuncunun milli forma için canla başla mücadele ettiğini gördük, 2009 Avrupa Şampiyonası’nda milli takımımız tam kadro ve tam kapasite ile oynarsa takımın başında kim olursa olsun kürsüye çıkabilecek düzeyde bir ekip olduğumuza inanıyorum. Umarım 2009’da kürsünün en tepesinde Türkiye olur.

İLKER KESER
basketci14@gmail.com

İBRAHİM KUTLU-AY(YILDIZ)  

Posted by basketçi


İbrahim Kutluay Türk spor tarihinin en büyük sporcularından birisidir. Basketbol camiasını yönetenler bu büyük sporcuyu çok güzel ve anlamlı bir tavırla onurlandırdılar. Büyük basketbolcu 257 kez milli takım forması giyerek hangi koşulda olursa olsun ülkesine hizmet etmiş, yurt dışında büyük başarılara ve ilklere imza atmıştır. Milli maç sırasında parmağı kırılmış ama umursamadan oynamaya devam etmiştir, kaşı açılmıştır ama o dikişini attırıp kaldığı yerden oyuna devam etmiştir. Bu güzel davranışın gerisini büyük bir merakla bekliyorum.
Ayyıldızlı basketbolcularımız dünya starı Tony Parker’ın takımı Fransa karşısında dört dörtlük bir oyun sergileyerek, 2004 yılından beri bu kadroya yatırım yapan Tanjeviç’in ulaşmaya çalıştığı hedefe yakın bir basketbol ortaya koyarak rakip Fransa’yı sahadan silmeyi sürklase etmeyi başarmıştır.
Eleme maçları daha başlamadan hangi oyuncular olursa olsun biz bu guruptan 1. olarak çıkacak güçte bir potansiyelimiz olduğunu yazmıştım. Takımımız bu potansiyelini oynadığı ilk üç maçta ortaya sermiştir.
Fransa karşısında her şeyden önce topu çok iyi dolaştırdık ve ikili oyunları gerek pick and roll sonrasında gerekse pas ve cut sonrasında çok iyi değerlendirdik. Maça felaket bir dış şut yüzdesi ile başladık, rakip ise 4/3 ile oynuyordu ama ondan sonra kullandıkları 5 şutta üst üste isabet bulamadılar. Biz ise tam tersi 3 sayılık atışları üst üste sokmaya başladık. Hem topu iyi dolaştırmamız, hem ikili oyunlardaki başarımız hem de düzelen şut yüzdemiz bize hücum anlamında büyük bir artı güç kattı ama Fransa savunmasını asıl göçerten unsur Oğuz Savaş’ın sırtı potaya dönük olarak yaptığı hücumlardı. Hatırlarsanız son iki yazımda milli takımın sırtı potaya dönük oynanan bir oyununun olmadığını ve basketbolun en büyük dinamiklerinden biri olan hücum şeklini kullanamadığımız için hücum organizasyonlarımızın sekteye uğradığını belirtmiştim. Oğuz Savaş bugün pota altında sırtına hangi Fransızı aldıysa ya sayı yaptı yada faul yaptırdı.
Fransa takımında Tony Parker’ın oyununa bir türlü mani olamadık, her pozisyonda savunmasını geçmeyi bildi. Rakibin yıldız oyuncusunun bu kadar etkili olduğu bir akşamda imdadımıza alan savunması yetişti. Fransız basketbolcular bire birde oldukça etkililer ama söz konusu alan savunmasına hücum etmek olunca yaratıcılıkları resmen sıfıra indi ve tökezlediler. Alan savunmasına karşı sayı üretemeyince maçı da orda kaybettiler. Burada en büyük suç bana göre Tony Parker’a aitti çünkü alan savunmasını penetre ederek delmeye çalıştı, o kadar hücum ettiler topu bir türlü posta verip oyunu oradan kuramadılar. Eskiden Maccabi de oynayan Amerikalı Buck Johnson posta dalar ve topu oradan dağıtarak alan savunmasının kalbine hançeri vuruverirdi. Fransızlar topu pas ile içeri hiç sokmadan Parker’ın penetreleri ve diğer oyuncuların dış şutlarıyla tek düze ve sıradan hücumlar yaparak ekmeğimize yağ sürmüş oldular.
Maç boyu çok üst düzeyde savunma yaparak oynadık hemen her pozisyonda yenilmemeye çalıştık ama alan savunması ve Oğuz’un sırtı dönük oyunları galibiyetin kapısını açan anahtarlar oldular.
Son yıllarda Fransa basketbolu giderek Amerikan basketboluna doğru koşar adımlarla ilerliyor. Fakat atladıkları bir nokta var; Amerikan basketbolunda dahi yeni oyuncular için yapılan; şut antrenmanı yerine sıçrama antrenmanı, top sürme yerine sadece crossover çalışması, beyni geliştirme yerine de sürekli vücutlarını geliştirmeleri eleştirilen konuların başında geliyor.
Yıllar önce baktığımız da Fransız takımları hep disiplin ile oynayan basketbolu iyi bilen, Yann Bonato, Gadou kardeşler, Rigadueau, Sciarra, Julian, Foirest hatta Weis gibi beyaz oyuncuların yanında önce Risacher,Jim Bilba sonrada Alain Digbeu (Air France), Moustapha Sonko gibi oyuncuları gördüğümde ‘’Fransa da zenci çok neden basketbol oynamıyorlar? , çok başarılı olurlar’’ diye kendi kendime sorar dururdum.
Sonra Pietrus kardeşlerin ortaya çıkması ve ilk olarak 2001 Avrupa şampiyonasında Ankara da izlediğim Tony Parker’ın katılımı ile Fransızlar yavaş yavaş eski basketbollarını bırakıp takıma katılan Tariq Abdul-Wahad, Boris Diaw, Jerome Moiso , Ronny Turiaf, Mamoutou Diarra, Mickael Gelabale, Johan Petro, , Yakhouba Diawara, Tariq Kirksay, Joseph Gomis gibi zenci basketbolcuların çoğalması ile Amerikanvari bir basketbol oynamaya başladılar.
Bu değişimi yaparken çok önemli bir şeyi atladılar; Eğer doğuştan gelen ırksal özelliklerini Avrupa basketbolu ile birleştirebilselerdi bugün uluslararası turnuvaların hepsinin en önemli favorisi Fransızlar olurdu. Düşünsenize Amerikalılar gibi fizikli, kaslı, hızlı, koşan, sıçrayan, Avrupalı gibi şut atan, savunma yapan, ikili, üçlü oyunları, alan savunmasını yapabilen bir takım herkesin korkulu rüyası olurdu. Son olimpiyatlarda gördük ki Amerika takımı sadece fiziksel olarak Arjantin ve İspanyol basketbolunun ötesindeydi ama bu fiziksel güç anormal değerlerde üst seviyede olunca önlerinde hiç kimse duramadı ve yaşanan büyük hezimetlerden sonra nihayet birincilik kürsüsüne çıkmayı başardılar. Tabi Ginobili ve Calderon’un sakatlıkları da kürsünün tepesini Amerikalılara açan etkenlerden biriydi.
Son olarak bugün anlamlı bir törenle onurlandırılan milli takımın ve Fenerbahçe’nin büyük yıldızı İbrahim Kutluay’ın Tanjeviç tarafından kulübünden aforoz edilmesine hala bir anlam verebilmiş değilim. Benetton Pittis’i, Real Madrid Hereros’u, Zalgiris Sabonis’i basketbolu bıraktıkları zamana kadar kadrolarında tutarak simge isimlerine vefa göstermişken en az 3 yıl daha oynayabilecek kapasitesi olan Kutluay’a kulübü neden sahip çıkmıyor bir türlü anlamlandıramıyorum.




İlker KESER/basketci14@gmail.com

 

Posted by basketçi

DE POL’U ARARKEN  

Posted by basketçi

Tanjeviç; İtalya milli takımı ile şampiyon olduğu vakit 3 numara pozisyonun da, daha önce nerdeyse hiç milli olmamış 2,02 boyundaki Alessandro De Pol ile rakiplerine fark yaratmıştı ve bu oyuncu üzerinde devamlı bilindik baskısını kurarak ona hep:
—Seni ben milli yaptım ve bu takıma aldım, sende benim dediklerimi harfiyen yap.
Mesajını veriyordu. De Pol’a bu mesajı verirken deli dolu guardı Pozecco’yu takıma almayarak bakın De Pol gibi bir adam milli takımda ama Pozecco yok mesajını da aynı anda diğer oyuncularına ileterek takımın tek bir patronu olduğunu da yine açıkça oyuncularına iletiyordu. (Bu arada Pozecco’nun Recalti döneminde de 2001 Avrupa şampiyonası için milli takıma alınmadığını belirtelim ama aynı Pozecco Amerika’ya gelenin ve de gidenin vurduğu dönemlerde Galanda ile beraber iyi bir tokat attığını da ekleyelim)
De Pol gerçek anlamda İtalya milli takımının en önemli oyuncularından birisi idi, Tanjeviç 12 Dev Adam’ın başına geçtiği andan itibaren her an De Pol gibi bir adam aradı. Hatırlayın ilk geldiği dönem de o zaman Darüşafaka da oynayan şimdiki Beşiktaşlı oyuncu Cevher Özer 2004 yılında Amerika ile oynanan ilk maçta ilk beş oyuncusu olarak maça başlamıştı. Japonya’daki dünya kupasında Kerem Gönlüm’ü zaman zaman o mevkide oynarken gördük, şimdi de Efes Pilsen’in genç oyuncusu Barış Hersek’i bu mevkide kullanarak genç oyuncudan yeni bir De Pol taratmaya çalışıyor.
Milli takımımız zayıf rakibi Ukrayna karşısında çok önemli bir galibiyet aldı. Bu galibiyet büyük ihtimalle Polonya kapılarını bize şimdiden aralamış oldu. Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi bizim mevcut oyuncu kadromuz Fransa hariç diğer iki takımın çok üzerinde. Fransa’yı da iki maçtan en az birinde yenip gurup lideri olacak güce sahibiz. Fransa da Parker’ın olimpiyatlarda izlediği bir hentbol maçından sonra gaza gelip milli takım kampına katılması Fransa takımına çok büyük güç kattı ama biz genel oyun direncimiz ile Fransızları da altımıza alacak güce sahibiz.
Ukrayna maçında sahne alan oyuncuların tamamı gerçekten çok güzel bir oyun sergilediler. Tanjeviç’in yıllarca uğraştığı ve bir arada görmek istediği oyuncular nihayet yavaş yavaş formanın hakkını vermeye başladılar. Bu turnuva için en büyük talihsizlik Tanjeviç’in uğruna önce Hüseyin Beşok’u sonrada Mirsad Türkcan’ı harcadığı Ömer Aşık ve Semih Erden’in sakatlıkları oldu. Şimdiki milli takım da, herhalde hiç kimse Hüseyin veya Mirsad bu takımda olmalıydı diye hayıflanmıyordur ama zamanında bu oyuncular için çok hayıflandık tam Ömer ve Semih’in kendilerini gösterme zamanı gelmişti ki şanssız sakatlıklara maruz kaldılar.
Ukrayna maçında ve uyduruk takımlarla oynadığımız Efes Cup (sanırım gelecek yıl Efes Cup’a Uganda, Zambiya, Malta, Azerbaycan vs. takımları gelecek????) turnuvasına şöyle bir baktığımız da takımın savunma direncini gerçekten çok üst düzeyde gördük, hücum da ise oynadığımız rakipler hep zayıf olduğu için yeterli bir gözlem yapamasak ta, sürekli yapılan oyuncu değişikliklerinin ve belirli bir ilk beş rotasyonumuzun olmamasından dolayı olur olmaz anlarda ritim kaybına uğruyoruz. Mesela Ukrayna maçında 20 sayı üzerinde bir fark beklerken iyi bir ritim bulan ve farkı 16 sayıya kadar çıkaran oyuncular tek tek değişikliğe gittiler ve oyuna yeni girenler ritim buluncaya kadar fark 9 sayıya kadar geriledi. Allahtan oyuncularımız gerçekten çok yetenekli oyuncular ve ritimlerini çabuk bularak farkı yeniden maçın genel akışında olduğu gibi 12-13’lü sayılara kadar getirdiler. Maçta zaten 13 sayı farkla bitti.
Biz Tanjeviç’in bu oyun tarzı ile ve bu oyuncu seçimleri ile Dünya şampiyonasında olduğu gibi 6.lıklar 4.lükler alabiliriz ama asla şampiyon olamayız. Bu turnuvayı kolayca geçip Polonya’ya gidebiliriz ama Polonya da asla şampiyon olamayız.
Son Avrupa şampiyonu Rusya yıldızları ile şampiyon oldu, son olimpiyat şampiyonu Amerika yıldızları ile şampiyon oldu, Son dünya şampiyonu İspanya yıldızları ile şampiyon oldu, Arjantin yıldızları ile Atina’da olimpiyatlarda şampiyon oluyordu. Biz ise dünyanın gıpta ile baktığı yıldızlarımıza yaşlı olduğu veya sisteme uymadığı gerekçeleri ile sırt çeviriyoruz. Benim bildiğim bir takım bir turnuvaya girerken elindeki en iyi oyuncular ile gitmek ister, bundan 4-5 yıl sonra yapılacak bir turnuvayı düşünerek hazırdaki turnuvadan vazgeçilmez. Allahtan 2010 yılına da az kaldı, bakalım o masal nasıl sonuçlanacak. Herhalde Tanjeviç şimdiden NBA’ de lokavt olması için, İspanyolların takım halinde zehirlenmeleri için (Allah korusun), Ginobili’nin ve Jasikevicyus’un milli takımlarını bırakmaları için dua etmeye başlamıştır.
Milli takımımızın özellikle hücum organizasyonunun en büyük açığı sırtı potaya dönük oynayacak adamının olmayışı. Bu işi NBA’de bile All Star düzeyde yapan Mehmet Okur milli takımda yok, onun yerine oynayan Fatih Solak’ı gördükçe içim sızlıyor zaten. Hadi Memo yok avrupanın en iyi alçak post hücumcularından olan Ermal de takımda yok. Ömer ve Semih varken Kaya’nın olmaması bir yere kadar kabul edilebilir ama onların sakatlığı sonrası Solak yerine Kaya olmalıydı diye düşünüyorum. Şu an takım kadrosunda bulunan ve sırtı potaya dönük oynayabilecek kapasitedeki tek adam Oğuz Savaş gibi görünüyor ama oda potadan uzaklaştıkça tehlikeli olabilen bir yapıya sahip, pamuk yumuşaklığında ve çok etkili bir dış şutu var.
Sinancan abisi Muratcan’a bir türlü tanınmayan fırsat ile tanışınca fırsatı geri tepmedi ve milli takımımızın en önemli parçalarından biri oldu. Dünya nezrinde her takımın bünyesinde rakibin en iyi oyuncusunu işte bu adam tutar diyebileceğiniz birisi mutlaka vardır. Bruce Bowen yâda Nadav Henefeld aklıma gelen ilk isimler, bizde ise Kelepçe Alper Yılmaz ile Haluk sonrası bu düzeyde bir oyuncunun eksikliği hep hissediliyordu. Sinan bu eksikliğe merhem olurken hücumda delici ve patlayıcı kuvveti büyük penetreleri ile rakip savunmalarında dengesini alt üst ediyor. Bana göre en büyük eksiği dış şutu onu da geliştirirse dünya çapında bir oyuncu olur.
Bu arada bayan millilerimizde usta koç Ceyhun Yıldızoğlu yönetiminde ilk mağlubiyetlerini Polonya karşısında aldılar, ilk 4 maçını kazanan perilere bundan sonraki maçlarda başarılar diliyorum.
Herkese hayırlı ramazanlar 



İLKER KESER
basketci14@gmail.com

Related Posts with Thumbnails