Tanjevic Güncesi  

Posted by basketçi


Tanjevic’i geçmiş dönemlerdeki takımlarına baktığımda, yaşım itibarı ile üç kez Koraç kupasında final oynayan Stefanel Milano takımından hatırlıyorum. Usta koçu Milano ekibinin başında ilk gördüğümde; devamlı bağırıp çağıran, oyuncularını her an azarlayan fırçalayan sanki hiçbir şeyden memnun değilmiş gibi tavırlar sergileyen bir yapı içerisinde görmüştüm.
Takımın yıldız oyuncularından Fucka , Bodiroga ve Gentile gibi yıldız oyuncuların altyapısını kendi vermişti. Dolayısıyla bu oyunculara istediği gibi hükmedebiliyor ve en küçük hatalarında dahi sanki bıçak yemiş gibi titreyip yaralı aslan gibi üzerlerine kükrüyordu. Yalnız Warren Kid gibi değerli bir Amerikalı oyuncuyu da çocuk gibi azarlayınca bir yerde bir kopukluk oluyordu ve 3 kez üst üste gelinen finalde biride Efes Pilsen’e olmak üzere başlar önde 2.lig madalyası ile sahadan ayrılmak zorunda kalıyorlardı. Tanjevic’in en büyük başarısı ise İtalya ile yaşanılan Avrupa Şampiyonluğudur…
İtalya milli takımında da yine Fucka ,Meneghin gibi oyuncuları etkisi altına alıp De Pol gibi Mian gibi sınırlı kapasitede olup milli takıma belki de başka bir çalıştırıcının asla almayacağı oyuncular ile başarıya gitmişti. Tanjeviç; 3 numara pozisyonun da, daha önce nerdeyse hiç milli olmamış 2,02 boyundaki Alessandro De Pol ile rakiplerine fark yaratmıştı ve bu oyuncu üzerinde devamlı bilindik baskısını kurarak ona hep:
—Seni ben milli yaptım ve bu takıma aldım, sende benim dediklerimi harfiyen yap.
Mesajını veriyordu. De Pol’a bu mesajı verirken deli dolu guardı Pozecco’yu takıma almayarak bakın De Pol gibi bir adam milli takımda ama Pozecco yok mesajını da aynı anda diğer oyuncularına ileterek takımın tek bir patronu olduğunu da yine açıkça oyuncularına iletiyordu. (Bu arada Pozecco’nun Recalti döneminde de 2001 Avrupa şampiyonası için milli takıma alınmadığını belirtelim ama aynı Pozecco Amerika’ya gelenin ve de gidenin vurduğu dönemlerde Galanda ile beraber iyi bir tokat attığını da ekleyelim). Usta koç, Pozeco gibi üst düzey bir oyuncuyu kurban ederek Bonora gibi kısıtlı yeteneklere sahip bir oyuncuya oyun kuruculuğu teslim etmişti.
Bu arada söz De Pol’den açılmışken bir antrparantez açalım; De Pol gerçek anlamda İtalya milli takımının en önemli oyuncularından birisi idi, Tanjeviç 12 Dev Adam’ın başına geçtiği andan itibaren her an De Pol gibi bir adam aradı. Hatırlayın ilk geldiği dönem de o zaman Darüşafaka da oynayan şimdiki Beşiktaşlı oyuncu Cevher Özer 2004 yılında Amerika ile oynanan ilk maçta ilk beş oyuncusu olarak maça başlamıştı. Japonya’daki dünya kupasında Kerem Gönlüm’ü zaman zaman o mevkide oynarken gördük, 2009 Avrupa Şampiyonası elemelerinde ise Efes Pilsen’in (Daçka) genç oyuncusu Barış Hersek’i bu mevkide kullanarak genç oyuncudan yeni bir De Pol yaratmaya çalışmıştı.
Tanjevic üstadın beğenmediğim iki takıntısı var. Birinci olarak nitelikli, sorumluluk almayı seven oyun kurucuyu; ikinci olarak da pota altında topu alıp bire bir oynayabilen gerektiğinde sırtı potaya dönük oynayabilen, gerektiğinde yüzü dönük top kullanabilen uzunu sevmemesi. Gelişmiş basketbol ülkelerinde hangi koça yâda yöneticiye sorsanız takımı oyun kurucu ile uzunun etrafında toplar ama Tanjevic bu iki önemli noktada lider ruhlu skor atan oyuncu sevmiyor. Oyun kurucu son derece düz olmalı, sadece topu getirsin ve hızlıca çevirsin. Boş kalınca da ceza üçlüğü atabilsin istiyor. Uzunun yapması gereken ise çok daha basit; İki pota arasını hızlı koşsun, blok yapsın, her iki pota altında da ribaunt alsın ve onun dışında topa mümkün mertebe elini sürmesin.

_OYUN KURUCU_

Nitekim uzun bir süre milli takımdan ayrı kalan Kerem Tunçeri en son oynadığımız 2009 Avrupa Şampiyonası eleme maçlarından önce sıkıca tembihlenmiş olacak ki, hem Beşiktaş’ta alıştığımız hem de Real Madrid’de zaman zaman gördüğümüz skorer kimliği bir yana gözünün ucuyla dahi potaya bakamadı. 2001 Avrupa Şampiyonasından bu yana milli Takımda Kerem Tunçeri’yi hep eleştirdik ve milli takım için yetersiz olduğunu gözlemledik. Gün geldi Tanjeviç Kerem’i milli takıma almayınca oh nihayet ondan kurtulduk diyenlerimiz bile oldu ama bir de baktık ki Kerem’in yerine alınan 3 oyun kurucunun toplamı bir tane Kerem Tunçeri etmedi. Ender Aslan savruk oyunu ile çoğu zaman bizi kesen iki ucu keskin bıçak gibi bir o yana bir yana savruldu durdu. Hakan’ın zaten ne milli takımda nede Fenerbahçe Ülker’de oynarken ne yaptığını anlayan olmadı, çok ümitli olduğumuz Engin Atsür’ün ise dış şut katkısından başka bir yararını göremedik maalesef. Aslında Engin saf bir oyun kurucu değil, olsa olsa Serkan Erdoğan yâda Murat Kaya tarzı bir oyun bekleyebiliriz ondan ama onlar kadar saha içerisinde enerjik ve saldırgan değil.
Her takım oyun kurucusu kadar konuşur sözüne göre bizim milli takımımız hem sağır hem dilsiz. Federasyon’un Tanjevic’ten önceki en büyük yanlışlığı 2001’den beri oyun kurucu eksikliğine rağmen halen bir yabancıyı devşirip oyun kurucu açığını kapatamamış olmasıdır.
Ruslar bile Amerikalıyı Rus yaptılar. Slovenler Ariel Mc Donald’ı milli takımların da oynattılar (2001'de bizi yenen takımın oyun kurucusu idi) Gürcüler eski Ülker’li Shammond Williams’ı oynatıyorlar. İsrailliler yıllardır bu işi yapıyorlar David Sharp her daim milli takımda. Ruslar Amerikalı oyun kurucu ile şampiyon oldular biz ise evimizde elde ettiğimiz 2.lik ile yetinmek zorunda kaldık. 2009 öncesi Lofton veya Solomon mutlaka devşirilip milli takıma kazandırılmalı.

_MEHMET OKUR_

NBA de üzerinden setler oynanan bir oyuncuyu biz milli takımımıza alıyoruz ve üzerinden tek bir set dahi oynatmadan hatta potaya sırtı dönük rakibi ile birebir bırakıp tek bir pozisyon dahi hazırlamadan Okur’dan verim almaya çalışıyoruz. Herhalde dünya basketbolundaki rakiplerimiz bu anlayışa şapka çıkartıyorlardır. Milli takım koçumuz yıldızlara inanmadığını ve kişiye özel sistem hazırlayamayacaklarını söylüyor ama Mehmet Okur her seferinde halkı tarafından Nowitzki ile kıyaslandığı için asla beğenilmiyor.
Mehmet Okur dururken bakıyorum, Fatih Solak ulusal takımımızın pivotu olarak sahaya çıkıyor, adım gibi eminim ki Tanjeviç; Semih Erden ile oynamayı her zaman her yerde Mehmet Okur’la oynamaya tercih eder çünkü Semih Erden’i basmakalıba sokabilirsin ama Mehmet Okur çok özeldir. Mehmet Okur’la oynayabilmek için modern basketbol bilginiz en üst düzeyde olmalıdır. Özellikle sahada oyuncularına attığı fırçaları düşünün: Semih Erden’e bağırmak kolaydır çünkü onu milli takımda ilk kez siz oynatmışsınızdır (Dream Team ile oynana hazırlık maçları) ve daha gençtir ama Mehmet Okur’a bağırmak her pozisyonda onu haşlamak nerdeyse imkânsızdır.
2007 Avrupa Şampiyonasında koskoca All Star oyuncuya tek bir oyun seti dahi hazırlamadan Mehmet Okur’dan Semih gibi sıradan oyuncu statüsünde iki pota arasında gidip gidip gelmesini anca ribaunt alırsa dönüp oynamasını talep ediyordu usta koç. Mehmet Okur’un skor da etkisizliğini gören seyirciler de:
Dirk Nowitzki her maç harikalar yaratıyor bizimkiler sayı dahi atamıyorlar diye dev oyuncuya yükleniyorlardı. Ahali ne bilsin Alman milli takımının her hücumu Nowitzki üzerinden yaptığını ama bizim milli takımda yıldız oyuncu diye bir ayrımın olmadığını ve Okur’un üzerinden oynanan tek bir setin dahi bulunmadığını! Televizyon karşısına binde bir oturup basketbol izleyen vatandaşımız bunu nerden bilsin.
Mehmet Okur bütün bu olumsuzluklardan etkilenerek ortaya sakatlık balonu uçurup milli takım formasını terletmekten kaçındı geçen yaz. 2009 Avrupa Şampiyonasında forma giymesi hem Mehmet Okur’un hem de ülkemizin yararına olacaktır.
Fatih Solak, Semih Erden, Ermal Kurtoğlu, Kerem Gönlüm, Oğuz Savaş, Kaya Peker gibi isimler çok değerli oyuncular ve mücadeleye dayalı oyunu asla bırakmayan hep ribaunt kovalayan dahası kariyerleri boyunca az süreler almaya ve süre paylaşmaya alışmış oyuncular ile her zaman dünya altıncılıkları alabiliriz elemelerde ortalığı silip süpürebiliriz ama asla şampiyon olamayız. Şampiyonluk büyük oyuncular ile kazanılır, evet bu isimler olmadan ve hâlihazırda sergiledikleri performanslarını sergilemezlerse de şampiyonluk kazanılamaz ama Mehmet Okur gibi fark yaratan oyuncular olmaz ise madalya sadece hayal olur.
Mehmet Okur’u milli takım forması altında da; 40 dakika süre alıp tıpkı Utah’ta bu yıl başardığı gibi 43 sayı atmasını, 9 ribaunt almasını canı yürekten istiyorum. Eğer yeterli fırsat tanınırsa bunu yapabileceğini düşünüyorum. 2009 Avrupa Şampiyonasında Hidayet Türkoğlu ile birlikte bizi şampiyonluğa götüreceklerine adım gibi eminim. Yeter ki onlara yıldız gibi oynama şansı verilsin.
_Tanjevic’in Tercihleri_
Koç Tanjevic ülkemize ayak bastığı andan itibaren yaptığı tercihler ile kamuoyunun genelinde hep eleştirildi. Solomon geçen iki sezonda taraftarın adeta sevgilisiydi ve bu takımın bel kemiğini temsil ediyordu. Tanjevic bu sezonun başında Solomon’u tıpkı İbrahim Kutluay gibi istemedi. Aslında kulüp basketbolunda bir koç herhangi bir oyuncuyu istemeyebilir çünkü yerine sınırsız alternatif şansınız olabilir ancak gelen oyuncu giden oyuncunun ayarında olmalıdır ki takım içindeki dinamikler yerinden oynamasın. Fenerbahçe Ülker geçen seneki sistemi ile oynamasına rağmen Euro Leage’de geçen yılın çok uzağında kaldı. Solomon’un ayrılması ile takım sadece liderini değil sıkıntılı maçlarda winner özelliğini öne çıkartıp takımı maçın içerisinde tutan adamını da kaybetmişti.
Sene başında Solomon’un yerine gelen oyun kurucu gerek fiziksel özelliklerinden gerekse daha önce hedefleri bu kadar yüksek bir takımda yer almamış olmasından doğan zorluklarla uğraşmaktan takımın yükünü sırtlamaya fırsat bulamadı. Günümüz basketbolunda oyun kurucuların boyları 1,94 civarı olduğu için karşısında Marques Green’i gören herkeste şut atma iştahı kabardı. Her önüne gelen Marques Green’in üzerinden şut attığı gibi kritik anlarda rakibin üstünden şut atma gibi bir olasılığınızda ortadan kalkmış oluyor. Aslında Tanjevic bunu sene başında çok iyi hesaplayıp bu açığı Gricek ile kapatmayı düşünmüştü ancak evdeki hesap çarşıya uymadı maalesef ve Gricek sakatlandı. İşte tam da bu noktada bir başka Tanjevic kaynaklı tercih hatası gözler önüne serildi.
Usta koç; İbrahim Kutluay’ın takıma dönmesine izin vermeyerek takımı hem lidersiz bırakmış hem de Gricek’den faydalanamadığı dönemlerde onu aratmayacak olan bir oyuncuyu da kaybetmiş oldu. Gricek ve Devin Smith iyi oyuncular ancak lider ruhlu değiller, skor artıyorlar ama içlerinde takımı sürükleme gibi bir güdü yok. Oysaki bu güdü İbrahim Kutluay da fazlasıyla vardı. Gricek ve Devin Smith’i bir kenara bırakırsak bu işi yapabilecek iki kişi daha göze çarpıyor ancak bunlardan Damir Mrsıc oldukça yaşlı Emir Preldzic ise oldukça genç. Keşke sene başında Aziz Yıldırım daha önce Damir Mrsıc olayında olduğu gibi İbrahim Kutluay’ında arkasında dursaydı ama eski defterler çok kalın olduğu için bunu göz ardı etti. Sezon başında Solomon’un takımdan ayrılması bir nevi kendi tercihiydi çünkü ya Bogdan Tanjevic ya ben diyerek kapıları kendisi kapatmıştı ama İbrahim Kutluay bu formayı giymeye oldukça hevesliydi.
Benetton Pittis’i, Real Madrid Hereros’u, Zalgiris Sabonis’i basketbolu bıraktıkları zamana kadar kadrolarında tutarak simge isimlerine vefa göstermişken en az 3 yıl daha oynayabilecek kapasitesi olan Kutluay’a kulübü her koşulda sahip çıkmalıydı.
Koç Tanjevic ülkemizde kaldığı sürece yaptığı tercihler hep tartışılacak gibi;
*Mehmet Okur yerine Semih Erden’in milli takımda el üstünde tutulması.
* Milli takıma yıllarını vermiş milli takım forması giyerken sakatlanarak kariyerini sekteye uğratmış olan Hüseyin Beşok’u Fransa ligi (Pro A) MVP’si olduğu dönemde bile milli takıma almaması onun yerine Fatih Solak’ı alması. (2010 yılında yaşlı olacağı için milli takıma alınmayan Hüseyin Beşok en son oynanan Fenerbahçe Ülker-Galatasaray Cafe Crown maçında 23 sayı atarak takımını zafere ulaştırmıştı.)
*Kerem Tunçeri’yi Ömer Onan’la beraber çok önemli turnuvalar da kadroya almadı, özellikle en formda olduğu İspanya döneminde İspanya da Real Madrid’in salonunda oynanan maçlara Kerem Tunçeri yerine Hakan Demirel’i tercih etmesi. Yaşlı diye milli takıma alınmayan Kerem Tunçeri’nin yerine milli takımda ilk 5 oynayan Hakan Demirel Fenerhaçe Ülker’e gelince rotasyonda 37 yaşındaki Damir Mrsıc’in dahi gerisinde kalacaktı. Yine aynı sebepten milli takıma alınmayan Ömer Onan, Fenerbahçe Ülker’in Tanjevic ile ilk şampiyonluğunda sahada en fazla kalan 2. oyuncu olacaktı.
*Tutku Açık gibi saha görüşü, pas yeteneği, oyun okuması ve takımı oynatmadaki becerisi üst düzey olan bir oyun kurucunun yerine Ender Aslan da ısrar etmesi.
*Hüseyin’den vazgeçtik Ömer Aşık sakatlanana kadar 2010 da takımın belki de bel kemiklerinden birisi olacak olan Oğuz Savaş’ın şampiyona kadrolarına girememesi ama Fatih Solak’ın dünya kupası oynaması.
*Emir ile Vidmar’ı büyük paralar ile alarak Sloven milli takımına ve Sloven basketboluna yatırım yapmaktansa; genç Slovenlerin işgal ettikleri yabancı kadrolara sağlam hazır transferler yaparak olası Final Four’lardan takımını mahrum etmesi.(Genç Slovenlerin sözleşmeleri bana göre çok kısa. Eğer beklenen patlamayı yaparlarsa ki Emir bunu biraz gösterdi, bunun verimini ya NBA yâda Avrupa’nın dev kulüpleri alacak )
*Milli takımda yıldız oyuncu tanımam diyerek Mehmet Okur’a tek set dahi hazırlanmazken Fenerbahçe Ülker’in tüm hücumlarında Solomon 14-15 saniye top ile oynayarak takımına 2 şampiyonluk kazandırması.
Bu ve benzeri tercihleri ile Tanjevic her zaman tartışılacak gibi görünüyor.

_2009 Avrupa Şampiyonası_

2006 Dünya Şampiyonası’nda ve 2009 Avrupa Şampiyonası elemelerinde mücadele eden kadrolar ile kamuoyunu tatmin eden basketbolu ortaya koyabiliriz ama ülke olarak bizim gözden kaçırdığımız bir ayrıntı var. Önemli olan ortaya konan bu basketbolu en baştan yani 2005 yılından itibaren sayacak olursak Hüseyin Beşok’lu, Mirsad Türkcan’lı, Kerem Tunçeri’li, İbrahim Kutluay’lı, Ömer Onan’lı, Kaya Peker’li, Oğuz Savaş’lı, Serkan Erdoğan’lı, Mehmet Okur’lu kadrolarla oynayabilmek Çünkü yıldız isimler olmadan şampiyonluk sadece hayaldir. Yunanistan, İspanya, Rusya, Arjantin ve Amerika gibi ülkeler son yıllarda şampiyonlukları aralarında bölüşürlerken hep olabilecek en iyi kadroları ile turnuvalara katıldılar. Hatta Amerika bile en iyi kadrosu ile gelmediği olimpiyatlardan ve dünya kupasından şampiyonluk göremeden ayrıldı. Ne zaman ki Lebron, Kobe, Kidd bir araya geldi şampiyonlukta beraberinde geldi.
Önümüzde 2009 Avrupa Şampiyonası var, herkese sormak lazım. Japonya’daki veya eleme gurubundaki takımın herhangidir organizasyonda şampiyonluk şansı var mıdır?
Biz Tanjeviç’in bu oyun tarzı ile ve bu oyuncu seçimleri ile Dünya şampiyonasında olduğu gibi 6.lıklar 4.lükler alabiliriz ama asla şampiyon olamayız. Son Avrupa şampiyonu Rusya yıldızları ile şampiyon oldu, son olimpiyat şampiyonu Amerika yıldızları ile şampiyon oldu, Son dünya şampiyonu İspanya yıldızları ile şampiyon oldu, Arjantin yıldızları ile Atina’da olimpiyatlarda şampiyon oluyordu. Biz ise dünyanın gıpta ile baktığı yıldızlarımıza yaşlı olduğu veya sisteme uymadığı gerekçeleri ile sırt çeviriyoruz. Benim bildiğim bir takım bir turnuvaya girerken elindeki en iyi oyuncular ile gitmek ister, bundan 4-5 yıl sonra yapılacak bir turnuvayı düşünerek hazırdaki turnuvadan vazgeçilmez. Allahtan 2010 yılına da az kaldı, bakalım o masal nasıl sonuçlanacak. Herhalde Tanjeviç şimdiden 2010 yılında NBA’ de lokavt olması için, İspanyolların takım halinde zehirlenmeleri için (Allah korusun), Ginobili’nin ve Jasikevicyus’un milli takımlarını bırakmaları için dua etmeye başlamıştır.
Tanjevic’in ülkemiz de göreve başladığı ilk gün ağzından çıkan 2010 yılana sadece 1 yıl kaldı. Göreve başladığı günden bu yana yatırım yaptığı isimler de artık iyice piştiler ve hep milli takıma alınmadığı için eleştirilen isimler artık yavaş yavaş yaşlanmaya veya formdan düşmeye başladılar. Şimdi Tanjevic üstadın hasat zamanının geldiğini düşünüyorum, 2009 Avrupa Şampiyonası kafalardaki soruların tamamen aydınlanacağı bir turnuva olacak. Eğer 2009’u şampiyon olarak kapatırsak 2003 Avrupa Şampiyonası’ndan bu yana aldığımız her türlü kötü sonuca değecektir ama burada da başarısız olursak( ki kürsü dışında her sonuç bana göre başarısızlık olur), altın jenerasyon olarak tanımlanan 79 kuşağımıza yapılan onca yatırımın yok olması bir yana 2010 masalı ile kaybolan 2005 ve 2007 ile beraber 2009 da alacağımız olası madalyadan yoksun kalmamızın daha doğrusu bu madalyalarımızın çalınmış olmasının hesabını birilerinin vermesi gerekecek.


İlker KESER

This entry was posted on 23 Eylül 2009 Çarşamba at 07:01 . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

0 yorum

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails