3-SAYI DERGİSİ EYLÜL SAYISI  

Posted by basketçi


EUROBASKET 2009 POLAND

Avrupa’nın en iyi 16 takımının katılacağı Eurobasket 2009, başta NBA yıldızları olmak üzere birçok yıldızından mahrum kalarak ancak kalitesinden hiçbir taviz vermeden start alıyor. Son yılların en istikrarlı takımı İspanya, her devrin takımı Litvanya, Efes WC’ın şampiyonu Hırvatistan turnuvanın madalya adayları arasında ön plana çıkıyor.
Avrupa şampiyonaları; yıldız oyuncuların vitrine çıktığı, yeni yıldız adaylarının doğduğu turnuvalar olmuştur. Şampiyon takımların oyun sistemi, kulüp takımlarına esin kaynağı olmuştur. Kulüp takımları; Yunanistan kadar sert oynamayı, Litvanya kadar hızlı oynamayı, Yugoslavya kadar şutör olmayı kendilerine hedef koymuşlardır.
2001 yılından bu yana düzenlenen tüm Avrupa ve Dünya Şampiyonaları ile Olimpiyatların her daim favorisi İspanya yine en büyük madalya adayı. Sakat olduğu ve turnuva da yer almayacağı açıklanan Pau Gasol’un da takımda forma giyebilecek olması İspanya için büyük bir avantaj. Gasol olmadan dahi çok güçlü olan İspanyollar Gasol’un yer almadığı final maçında Amerika gibi bir devi deviren Yunanistan’ı yenmeyi becerebilmişti. Fakat Gasol öyle bir oyuncu ki varlığı ile İspanyolların gücünü en azgın boğaların dahi korku ile bakacakları seviyelere çıkartıyor. Gasol’un yanında yer alan küçük! Gasol bu yıl NBA’de çok muhteşem bir sezon geçirdi, NBA’den Barca’ya kesin dönüş yapan Navarro hala takımın en etkili ikinci silahı konumunda. Engellenemez deliciliğine şutunu da eklediği an rakip savunmalara kâbus gibi çöken Navarro bir madalya daha takabilmek için elinden geleni yapacaktır. Garbajosa tipindeki basketbolcular parkelere çok az düşerler. İtalyan Galanda örneğinde olduğu gibi; yüzüne baktığın anda seni korkutmazlar çünkü hızlı değillerdir. Sıçrayamazlar, blokla uzaktan yakından ilgilenmezler, smaçla işleri dahi olmaz, kuvvet yönünden zayıflardır ancak maç sonunda bir bakarsınız şutları ile pasları ile belki de yerinden dahi kımıldamadan zekâları ile sizi bitirmişlerdir. İnanmayan başta Yannakis olmak üzere tüm yunan takımına sorabilir.
İspanyol takımı sanki yeteri kadar iyi değilmiş gibi, kadrosunda Cabezas, Rudy Fernandez, Raul Lopez, Alex Mumbru, Felipe Reyes ve Berni Rodriguez gibi isimler yokmuş gibi bir de karşımıza Ricky Rubio çıktı. Rubio Avrupa ve hatta NBA seviyesinde oyun kurucular çıkartmasına rağmen İspanyol basketbolunda en çok ihtiyaç duyulan mevkiye cuk diye oturdu.
Derin ve tecrübeli kadrosu ve turnuva oynama alışkanlıkları ile İspanyollar bir kez daha şampiyon olursa hiç kimse şaşırmaz herhalde.
Litvanya’ya birazdan 12 Dev Adam’ın gurubunu incelerken değineceğim ama Jasmin Represa takımın başına geçtiğinden beri yıldız oyuncuların toplandığı bir topluluktan takım hüviyetine doğru emin adımlarla giden Hırvatistan’dan bahsetmemek oldukça ayıp olur diye düşünüyorum.
Efes Pilsen World Cup’ın şampiyonu Eurobasket’in de şampiyonu olabilir mi?
Hırvat takımına baktığımız zaman İspanya örneğinde olduğu gibi çok üst düzey oyuncular göremiyoruz belki ama her mevki için kaliteli en az 3 oyuncu görebiliyoruz. Her takımın oyun kurucusu kadar konuştuğu devler arenasında; Ukic, Planinic ve Popovic gibi çok değişik meziyetlere sahip, ayrı ayrı canınızı yakacak apayrı zehirler taşıyan 3 farklı etkili oyun kurucuya sahipler.
Pota altında en son sahaya girmesini beklediğiniz Prkacin’i durdurmanız için basketbol sahasının tozunu epey bir yalamış olmanız gerekir. Aksi takdirde sizi bir maçın içinde 3-5 kez bakkala yollayabilir. Damir Markota bu yıl kadroda yok ama gerçek bir 5 numara olan Mario Kasun, Krešimir Loncar, Marko Banic, Sandro Nicevic ve Maccabi efsanesi Nikola Vujicic takımın etkili uzunları. İyi bir takımın olmasını istiyorsan oyun kurucun ve pivotun çok etkili oyunculardan oluşuyor olmalı tezi birçok kez doğru çıkmıştır. Hırvatistan bu tezi bir kez daha haklı çıkartabilir. (Birileri bu tezden Tanjevic’i de haberdar etmeli)
Hırvat takımının diğer elemanlarına baktığımız zaman üst düzey olmayan ama görevini eksiksiz yapan takım oyunu içerisinde inanılmaz efektif olan başta Davor Kus, Marin Rozic ve Marko Tomas gibi oyuncuları görüyoruz. Bu oyuncular da Hırvatların çok önemli bir takım olmalarını sağlıyor.
Gelelim benim sürpriz takımıma:

_ÇAKMA NBA TAKIMI_

Fransa takımı hemen her mevkide inanılmaz derecede atlet, güçlü, kuvvetli oyunculara sahip bir ekip. Son yıllarda Fransa ulusal takımında seyir eylediğimiz üzere, Fransa basketbolu giderek Amerikan basketboluna doğru koşar adımlarla ilerliyor. Fakat atladıkları bir nokta var; Amerikan basketbolunda dahi yeni oyuncular için yapılan; şut antrenmanı yerine sıçrama antrenmanı, top sürme yerine sadece crossover çalışması, beyni geliştirme yerine de sürekli vücutlarını geliştirdikleri eleştirilen konuların başında geliyor. Avrupalı oyuncular basketbol bilgilerini fundamentallarını geliştirirken Amerikalı oyuncular oyunu hızlı koşmadan ve sıçramadan ibaret olduğunu zannettikleri için uluslararası turnuvalardan son yıllarda hezimet ile ayrılıyorlar.
Yıllar önce baktığımız da Fransız takımları hep disiplin ile oynayan basketbolu iyi bilen, Yann Bonato, Gadou kardeşler, Rigadueau, Sciarra, Julian, Foirest hatta Weis gibi beyaz oyuncuların yanında önce Risacher,Jim Bilba sonrada Alain Digbeu (Air France), Moustapha Sonko gibi oyuncuları gördüğümde aklıma hep ‘’Fransa da zenci çok neden basketbol oynamıyorlar? Çok başarılı olurlar’’ diye kendi kendime sorar dururdum.
Sonra Pietrus kardeşlerin ortaya çıkması ve ilk olarak 2001 Avrupa şampiyonasında Ankara da izlediğim Tony Parker’ın katılımı ile Fransızlar yavaş yavaş eski basketbollarını bırakıp takıma katılan Tariq Abdul-Wahad, Boris Diaw, Jerome Moiso , Ronny Turiaf, Mamoutou Diarra, Mickael Gelabale, Johan Petro, , Yakhouba Diawara, Tariq Kirksay, Joseph Gomis gibi zenci basketbolcuların çoğalması ile Amerikanvari bir basketbol oynamaya başladılar.
Bu değişimi yaparken çok önemli bir şeyi atladılar; Eğer doğuştan gelen ırksal özelliklerini Avrupa basketbolu ile birleştirebilselerdi bugün uluslararası turnuvaların hepsinin en önemli favorisi Fransızlar olurdu. Düşünsenize Amerikalılar gibi fizikli,kaslı,hızlı,koşan,sıçrayan,Avrupalı gibi şut atan,savunma yapan,ikili ,üçlü oyunları,alan savunmasını yapabilen bir takım herkesin korkulu rüyası olurdu.Şimdi ise bu halleri ile Amerikalılar bile yenilirken onları kimse hesaba katmıyor.
Fransa takımı, sahada sanki bir NBA takımı olmaya çalışan ama anca ‘’çakma NBA takımı’’ olabilecek bir takım izlenimi yaratıyordu bende. Ancak Tony Parker faktörünü ön plana çıkartarak bu yıl Fransızların bir patlama yapmasını ve en kötü ilk 4 içerisinde yer almasını bekliyorum.

12 DEV ADAM ARTIK MADALYA ALMALI

12 Dev adam Tanjevic ile 3. Avrupa Şampiyonasına gidiyor. Ülke olarak artık Tanjevic’den madalya bekliyoruz. 2005 ve 2007 yıllarında yaşanan hayal kırıklıklarına artık tahammülümüz yok. Madalya dışında alınan her türlü sonuç başarısızlık olarak kabul edilecektir çünkü 2005 ve 2007 yıllarındaki sonuçlar hep 2010 Dünya Şampiyonasına hazırlık olarak gösterilmiş ve kamuoyu 2010 ile avutulmuştu. Şimdi 2010 yılına sadece bir yıl kala Dünya Kupası için en iyi mesajı verme vakti gelmiştir. 2009 da Polonya da alınacak madalya bizi 2010 hedefinin sahiciliğine götürecektir ancak tarih tekerrür ederse 2010’a bir adım kala 1 senede hiçbir şeyin değişmeyeceğini herkes görecektir.
Efes Pilsen World Cup turnuvasında ve İngiltere de oynanan GameOn Basketbol Turnuvası'nda çok rahat bir şekilde gördük ki takımımız şut sokamıyor, uzunlarımız pota altında çok zayıflar dahası adam dahi kovalayamıyorlar. Milli takımımızın Reşat Güney’den Hüsnü Çakırgil’e, Harun Erdenay’dan Ufuk Sarıca’ya, İbrahim Kutluay’dan Serkan Erdoğan’a uzanan şutör takım hüviyeti bu takım ile yıkıldığını gördük oyun kurucularımız Kerem ve Ender’in dış şut yetersizliği şutör guard olarak oynayan Ömer Onan’a fazlasıyla yük bindirmiş durumda. Kariyeri boyunca çok kritik şutlar sokan ancak asla yukarıda ismi sayılan şutörler kapsamına dahil olmayan Ömer Onan tek başına bu işi omuzlamaya çalışıyor.
Tanjevic özellikle 4 numarada Kerem Gönlüm’ün eksikliğinden yakınıyor ancak Kerem’in yerine hala milli takıma Mehmet Okur, Kaya Peker veya Ermal Kurtoğlu gibi isimlerden takviye alınmıyor. Sorun mevcut kadro üzerinden çözülmeye çalışılıyor. Semih bu görev için hazırlanıyor umarım Semih savunma zaaflarını yenerek bu bölgede milli takımımızı rahatlatır.
Milli takımımızın gurubunda bulunan diğer takımlara baktığımızda Polonya, Litvanya ve Bulgaristan’ı görüyoruz.
Polonya ile İngiltere de GameON turnuvasında oynadık hiçte fena bir takım değil. Evinde seyircisi önünde oynayacağımız düşünürsek işimizin kolay olmayacağını düşünüyorum. Gortat gelirse al başına belayı. Gortat olmadan dahi leh uzunlar bizi oldukça zor durumda bırakmışlardı. Lampe ve Wojcik’in bizim pamuk şekeri sertliğinde olan ve ayaklarını çekemeyen uzunlarımız Ömer Aşık, Semih Erden ve Oğuz Savaş’a problem yaşatacakları kesin ancak takım halinde kalite olarak Polonya milli takımının çok üzerinde olduğumuz kesin.
Bulgaristan ise çok önemli bir atak yaparak takımın başına Pini Gershon’u getirdi. Bulgarlar Videnov, Ivanov kardeşler, Mledenov, Avramov ve Evtimov gibi önemli isimlere sahipler. Çok etkili dış şut tehdidine sahipler. Eğer Bulgarlar millilerimize karşı coşarsa ve biz onlara cevap veremeyip 3 sayılık atışlarda isabet kaydedemezsek oldukça sıkıntı yaşarız.
-LİTVANYA-
Litvanya ümit milli takımıyla bile gelse sistemi ile her turnuvanın madalya adayıdır. Litvanya milli takımının son yıllardaki en önemli parçaları Jasikevicius, Majauskas ve Siskauskas milli takım kadrosunda yer almıyor ancak Lavrinovic ikizleri, Petravicius ve Javtokas uzun rotasyonu ile bizim belki de en zayıf ve tecrübesiz kaldığımız pozisyonda gözümüzü korkutuyorlar. Linas Kleiza ve Simas Jasaitis skorer oyuncular olarak ön olana çıkacaklarını düşünüyorum. Her iki oyuncuda daha önceki yıllarda kadroda olmalarına rağmen ön plana çıkamamışlar ve genelde benchden gelmişlerdi ancak şimdi onlar için ön plana çıkma vakti.
Litvanya’nın hiç zorlanmadan gurubu her türlü 1. bitireceğini düşünüyorum. Milli takımımız kendisinden daha zayıf ve tecrübesiz olan Polonya’ya ve Bulgaristan’a üstünlük kurmasını ve en kötü 2. olarak çıkmasını bekliyorum.

Tüm kalbimiz ve gönlümüz milli takımımız ile beraber, umarım bütün ülkeyi sevince boğacak bir başarı ile yurda döneceğiz.

İLKER KESER
basketci14@gmail.com

This entry was posted on 6 Eylül 2009 Pazar at 10:39 . You can follow any responses to this entry through the comments feed .

0 yorum

Yorum Gönder

Related Posts with Thumbnails